3 Haziran 2020 Çarşamba

GENÇ BAŞKENTİN SOSYAL MERKEZİ YENİŞEHİR


1950'lerde Kızılay Meydanı

Türkiye'nin Başkenti Ankara, Ankara'nın yeni ekonomik ve sosyal merkezi ise İzmir Caddesi, Sakarya Caddesi, Yüksel Caddesi, karanfil Sokak ve diğerlerini içine alan Kızılay Meydanıdır. Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren önemli bir konum kazanan Kızılay, yıllar içinde pek çok kez dönüşüm geçirse de Başkent'in merkezi olma özelliğini hiç yitirmedi.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında Sıhhiye'de 150 hektarlık bir alanın planlaması yapılır ve bazı bakanlıklar bu bölgeye yerleştirilir. Yenişehir bölgesi yapılaşmaya başlar. 1920’lerden itibaren bahçeli evler inşa edilir. Yenişehir’de yeni yaşam biçiminin temsil edildiği en önemli mekân, bir park olarak düzenlenen Havuzbaşı'dır.

Kızılay Binası ve Havuzbaşı
Yenişehir Havuzbaşı
Ortasında Barok bir heykel grubunun taşıdığı çanaktan sular dökülen bir havuz vardır. Meydana adını veren bu havuzun yer aldığı alanda gezilmekte, oturulmakta ve konserler izlenmektedir. Havuzbaşı'nın açıldığı büyük meydan, 1927 yılında Kurtuluş Meydanı adını alır. Meydanın günümüzdeki adı ise 1929 yılında inşa edilen Kızılay Genel Merkezi binasından gelir. Bina yapıldıktan sonra, Havuzbaşı bölgesi Kızılay Parkı, meydan Kızılay Meydanı, Yenişehir ise Kızılay olarak anılmaya başlar.

Ulus Meydanı’nın resmi kimliğinin aksine sivil kullanımlar için düzenlenmiş olan Havuzbaşı’nın Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle Yeni Ankaralılar tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır. Atatürk Bulvarı’nda yürüyüş yapan kentlilerin Havuzbaşı’nda dinlenmelerinin haber ve fotoğrafları dönemin günlük gazetelerinde sıkça yer almaktadır.

1950'lerde Ankara Güven Park
Kızılay Genel Müdürlüğü’nün yapılmasının ardından küçülerek Kızılay Parkı adını alan bu alanda Riyaseti -Cumhur Bandosu’nun 1929 yılından başlayarak verdiği akşam konserleri Ankaralılar tarafından yoğun ilgiyle karşılanmaktadır.

Yenişehir; Kızılay Parkı’nın yanı sıra geniş kaldırımları, ağaçları ve kafeleriyle Atatürk Bulvarı’nda, özellikle Yenişehir’de oturan bürokrat ve Yeni Ankaralılar için en gözde kamusal mekânlardandır. Yenişehir sakinlerinin en belirgin etkinliği iş çıkış saatlerinde Bulvar boyunca yürüyüş yapmak, kafelerde veya Kızılay Parkı’nda dinlenmektir. Yayalara ve bisikletlilere ayrılmış gezinti yolu ile Bulvar’a eklemlenen Güvenpark ise Bulvar’ın kamusal mekân özelliğini güçlendiren önemli bir açık alandır.

Kızılay’da yaya akslarının kesişim noktasında Güven Anıtı ile simgesel bir vurguyla tasarlanan park ile bakanlıkların  yapımına 1930’lu yıllarda başlanmıştır. Güvenpark bir yandan kent içinde konut dokusu ile devlet yapıları arasında bir geçiş sağlamak, bir yandan da Kızılay Parkı ile özelleşmiş bir yeşil alan oluşturabilmek düşüncesi ile kurgulanmıştır. Kızılay Ankara’nın modern ve yeni yaşamında kültürel etkinlikleri ve mekânları ile süreç içinde öne çıkmaya başlamıştır.

1939 yılında Soysal Apartmanı’nda açılan Ulus Sineması, kentin Yenişehir’de açılan ilk sinemasıdır. Işık sistemi, sıcak ve soğuk hava tesisatı gibi birçok yeniliği barındıran sinemada dönemin en beğenilen yabancı filmlerini izlemek mümkündür. Ulus Sineması’nın açılışı Ankara’da kültürel etkinliklerin Ulus’tan Kızılay’a kayması sürecini de başlatmıştır.

Yenişehir Zafer Meydabı
1943 yılında açılan Ankara Sineması’nın ise 1960’lı yıllara dek indirimli biletleri nedeniyle özellikle üniversite öğrencileri tarafından tercih edildiği bilinmektedir. 1949 yılında açılan Büyük Sinema ise Ankara’nın en önemli protokol mekânlarından birisi olmuştur. Ünlü film yıldızlarının galalara katıldığı, yerleri kırmızı halı ile kaplı, özel localara sahip 1600 kişilik bu sinemada ayrıca konserler ve toplantılar da yapılmakta, sinemanın üst katında bir madam tarafından işletilen bir de pastane yer almaktadır.

Büyük Sinema 1950’li ve 1960’lı yıllarda sahne üstündeki “Halay Çekenler” panosu ve fuayesinin asma kat konsollarını çepeçevre dolaşan yağlı boya resim dizisi ile Ankara seyircisini, Turgut Zaim’in stilize, büyülü dünyasında bir miktar da olsa yaşatmayı başarmıştır.

Ankara’nın yüksek sosyetesi için vazgeçilmez iki gece kulübünden birisi de yine Kızılay’da yer almaktadır. Şimdiki Soysal’ın olduğu yerde bulunan binanın bodrum katındaki Süreyya Gazinosu; nezih, popüler ve güzel tefriş edilmiş bir mekândır. 1942 yılında açılan ve 1963 yılına dek hizmet veren mekâna ancak özel kıyafetlerle girilebilmektedir.

Ankara Yenişehir 1928
Kızılay’daki Bulvar’da geçen hareketli yaşamı desteklemek üzere çok sayıda pastane de bulunmaktadır. Eski adıyla Uçar Sokak olan İzmir Caddesi’ne girerken solda Kutlu ve sağda Özen Pastaneleri bunlardan en önemlileridir. Özen’in salt pastane işlevinde olmasına karşın, Kutlu daha iddialıdır. Oldukça şık döşenmiş bu mekânda akşamları 16.30-18.30 saatleri arasında viyolonsel ve piyano eşliğinde oda müziği yapılmakta, hafif batı müziği çalınmaktadır. Daha çok çiftlerin geldiği, müzik dinlenilen bir mekân olan Kutlu’da ayrıca ayda bir şiir ve edebiyat matineleri düzenlenmekte, Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı, Nurullah Ataç ve Ahmet Kutsi Tecer’in katıldığı edebiyat tartışmaları yapılmaktadır.

Bir başkaydı Ankara’nın Yenişehir semti…

31 Mayıs 2020 Pazar

ESKİ ULUS ANKARA'NIN SOSYAL YAŞAM MERKEZİ


1930'larda Ankara Palas

Ankaralılar bilir. Ulus Eski Ankara’dır. Ulus Ankara’nın ilk merkezidir. O zamanki adıyla Taşhan Meydanı'dır. Genç cumhuriyetin, başta meclis binası olmak üzere, kamu binalarının yer aldığı bir açık alandır.

Ankara’da Cumhuriyet sonrası meydanlar, sokaklar, sanat ve kültür mekânları modern bir kent kurgusuna uygun olarak biçimlenmiş, kentte halkın birbiri ile temas edeceği açık alanlara özel bir önem verilmiştir.

Bu dönemde politik bir merkez olan Ulus’un sosyal bir merkez haline gelmesinde, Taşhan'ın yanı sıra,  İkinci Türkiye Millet Meclisi binasının karşısında yer alan ve  1928 yılında İstasyon Caddesi üzerinde Cumhuriyet yöneticileriyle yabancı ülke temsilcilerinin bir araya gelebileceği bir yer olarak açılan Ankara Palas'ın önemli bir yeri vardır.

Ankara'ya gelen önemli misafirler kadar yönetici, bürokrat ve aydınlar için de vazgeçilmez bir sosyal mekândır Ankara Palas. 1930’larda yeni aktivitelerle hizmet alanını genişletmiş, periyodik konserler düzenlemeye, pavyonunda her gece yabancı artistlerin yer aldığı programlar sergilemeye, birçok batı şehrinde kendisine şöhret yapmış bir orkestrayı bünyesine alarak, her Salı akşamı özel eğlenceler düzenlemeye başlamıştır.

Cumhuriyet ideolojisini yaygınlaştırmak adına, toplumu dönüştürecek sosyal pratikler olarak oldukça önemsenen bu etkinliklerin tümünde Yeni Ankaralılar, yabancı diplomatlar, nadiren de olsa Eski Ankaralı zengin tüccarlar yer almaktadır.

Cumhuriyet balolarının vazgeçilmez mekânı olarak Ankara Palas gerek müdavimleri açısından gerek hizmet üstünlüğü ve mimari yapısı dolayısıyla dönemin en önemli yapısıdır. Yatak sayısı 120 olan otelde her zaman sıcak su vardır ve otelin restoranında Avrupa mutfağının bütün yemeklerini bulmak mümkündür. 

1900’lerin başında bir iki küçük konaklama yerinin olduğu Ankara’da, başkent oluşunun ardından bu tür mekânların çoğaldığı görülmektedir. 1928’lerde sayıları on kadar olan oteller sadece konaklama amacıyla değil, Ankara bürokratlarının ve ailelerinin bir araya geldiği, yemek yiyip sohbet ettiği, yabancıların uğradığı, resmi toplantıların yapılıp, politik kararların alındığı çok amaçlı mekânlar olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu mekânlardan en önemlisi Taşhan’dır.

1930 sonrası Taşhan Palas adıyla otel olarak kullanılmaya başlanan Taşhan, mimarisi ve 60 yatak kapasitesi ile Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’nın sosyal yaşamında büyük rol oynayan kentin en modern yapısıdır. 1928 yılında Atatürk’ün isteği ile bir Rus göçmeni olan ve “baba” olarak adlandırılan Karpiç’e Taşhan’ın avlusunda bir lokanta açtırılmış ve Ankara ilk kez örtüleri, peçeteleri ve çatal-bıçağı her serviste değişen bir lokantaya sahip olmuştur. Karpiç açıldıktan bir süre sonra Şehir Çarşısı’na taşınmış, 1953 yılına dek burada hizmet vermiştir.

Tarihi Taşhan’ın arkasında açılan ve İkinci Dünya Savaşı yıllarının en lüks sineması olan Yeni Sinema büyük önem taşımaktadır. İki katlı binadaki sinemanın mavi renkte geniş koltukları, locaları ve Atatürk için ayrılmış özel bir locası vardır. 1930’larda Ankara’da bulunan üç sinemadan birisi olan Yeni Sinema ’da o dönemin en ünlü sanatçıları Marlene Dietrich, Robert Taylor, Walter Pidgeoun’un filmleri oynatılmaktadır.

Restoran Cevat ve Ulus Sineması
Her hafta yeni bir film oynatılan sinemada ilk geceler Ankara’nın tüm tanınmış simalarını görmek mümkündür. Yeni sinema, tiyatro temsillerine de sahne olmuş, İlkbahar sonlarında İstanbul Şehir Tiyatrosu, Darülbedayi büyük sanatçıları ile Ankara’ya turneye geldiğinde gösterilerini Yeni Sinema ‘da gerçekleştirmeye başlamıştır.

Taşhan Palas
 


Ankara Palas Oteli
Aynı yıllarda açılan Smyrna, Lezzet, Gümüşkepçe gibi lokantalar ise sundukları eşsiz Türk yemekleri ile ortalama ekonomik güce sahip bir Ankaralının yemek yiyebileceği buluşma mekânlarıdır.

Bu lokantaların yanı sıra yine Ulus’ta özellikle üst düzey Ankaralılar tarafından tercih edilen Zevk, Jale, Yenigün, Çiçek gibi lokantaların varlığı da bilinmektedir. İçkisiz Cumhuriyet Yıldız Lokantası, Bakanlar Kurulu üyelerinin politik konuşmalar eşliğinde yemek yedikleri bir mekân olarak ünlenmiştir.

Kaynaklar:
1) Eski Ankara Fotoğrafları arşivi
2) Dericizade Fotoğraf  arşivi
3) Prof. Dr. Adile Nuray Bayraktar Başkent Öğretim Üyesi

27 Mayıs 2020 Çarşamba

ULUS CUMHURİYET ANITI


Ulus Cumhuriyet Anıtı da Kızılay’daki Güven Anıtı gibi çevreyle olan oransal ilişkinin bozulması, özellikle Ulus’a yapılan Emek İşhanı’nın etkisiyle, bir zamanların “büyük” anıtı olma özelliğini kaybetmiştir.

Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Ulus'ta başlatılan “Ulus Tarihi Kent Merkezi Yenileme Alanı” projesi tartışılırken tarihte geriye doğru bir yolculuk yapmak istedim. Yine istedim ki yapılan yeni düzenlemede Ankara Ulus Cumhuriyet Anıtı büyük anıt olma özelliğini kazansın.

Küçük bir bozkır kasabası iken koca bir ülkenin Başkenti olan Ankara’nın en eski semti Ulus’un tarihi yapısının hikâyelerini ve mimarisini ancak aktif çalışma hayatım bitince öğrenmeye başladım.
Ankaralılar bilir. Eski Ankara Ulus’tur. Ulus Ankara’nın ilk merkezidir. O zamanki adıyla Taşhan Meydanı'dır. Genç cumhuriyetin, başta meclis binası olmak üzere, kamu binalarının yer aldığı bir açık alandır.

Taşhan Meydanı, meydana Ulus Cumhuriyet Anıtı konulunca Hâkimiyet-i Milliye yani Ulus adını almıştır.

Ulus yenileme alanı projesi
Ulus Meydanı’ndaki Ulus Cumhuriyet Anıtı, Yenigün Gazetesi’nin öncülüğünde Türk halkı tarafından yaptırılmıştır. Türk hükümetince açılan uluslararası yarışmanın birincisi Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel’e 1925 yılında sipariş edilmiş, Viyana’da Birleşik Maden İşletmeleri’nde döktürülen heykel, 24 Kasım 1927’de bir törenle Sümerbank Binası önündeki meydana dikilmiş ve meydanın genişletilmesi sırasında ilk yeri değiştirilerek bugünkü yerine taşınmıştır.

Ön ve arka düzlemde yer alan figürler arasına yerleştirilmiş ana kaidede, asker giysileri içindeki Atatürk, Sakarya adlı atı üzerinde gösterilmiştir. Kaide üzerindeki kabartmalarda Türk halkının kökeni, kazandığı Kurtuluş Savaşı, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi gibi konular anlatılmıştır. Yeni Gün adıyla da bilinen anıtın dört yanında, taş kaideler üzerinde bronz dökümden dört figür bulunur. Bunların ikisi ülkesini koruyan ve gözeten Türk askeri, Mehmetçik’i; diğer ikisi ise Türk kadınını, halk arasında ulusal dayanışmanın kahramanı “Kara Fatma” olarak bilinen mermi taşıyan kadın anayı simgeler.
Ankara Palas
Ulus Cumhuriyet Anıtı da Kızılay’daki Güven Anıtı gibi çevreyle olan oransal ilişkinin bozulması, özellikle Ulus’a yapılan Emek İşhanı’nın etkisiyle, bir zamanların “büyük” anıtı olma özelliğini kaybetmiştir.

26 Mayıs 2020 Salı

ESKİ ULUS MEYDANI


Küçük bir bozkır kasabası iken koca bir ülkenin Başkenti olan Ankara’nın en eski semti Ulus’un tarihi yapısının hikâyelerini ve mimarisini ancak aktif çalışma hayatım bitince öğrenmeye başladım.

Ankaralılar bilir. Eski Ankara Ulus’tur. Ulus Ankara’nın ilk merkezidir. O zamanki adıyla Taşhan Meydanı'dır. Genç cumhuriyetin, başta meclis binası olmak üzere, kamu binalarının yer aldığı bir açık alandır.

Cumhuriyet Caddesi'ne bakış
Taşhan Binası
19. yüzyılın sonunda, 1892’de demiryolunun Ankara’ya gelmesiyle, 1895-1902 yılları arasında Ankara Valisi Abidin Paşa’nın mektupçusu İsmail Bey tarafından Taşhan binası yaptırılmıştır.  Önündeki açık alan da Taşhan Meydanı olarak anılmaya başlamış.  Aslında Taşhan meydan değil, mezarlıkların olduğu bakımsız bir açık alan. Ekonomi geliştikçe, demiryoluna bağlı olarak, ithalat ve ihracatın gelişmesiyle bakımlı hale dönmeye başlamıştır.

Taşhan Palas (Dericizade Arşivi)
Taşhan Meydanı, meydana Ulus Cumhuriyet Anıtı  konulunca Hâkimiyet-i Milliye yani Ulus adını almıştır.


Ankara Ulus Cumhuriyet Müzesi
Ulus Meydanı’ndaki Ulus Cumhuriyet Anıtı, Yenigün Gazetesi’nin öncülüğünde Türk halkı tarafından yaptırılmıştır. Türk hükümetince açılan uluslararası yarışmanın birincisi Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel’e 1925 yılında sipariş edilmiş, Viyana’da Birleşik Maden İşletmeleri’nde döktürülen heykel, 24 Kasım 1927’de bir törenle Sümerbank Binası önündeki meydana dikilmiş ve meydanın genişletilmesi sırasında ilk yeri değiştirilerek bugünkü yerine taşınmıştır.

Ön ve arka düzlemde yer alan figürler arasına yerleştirilmiş ana kaidede, asker giysileri içindeki Atatürk, Sakarya adlı atı üzerinde gösterilmiştir. Kaide üzerindeki kabartmalarda Türk halkının kökeni, kazandığı Kurtuluş Savaşı, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi gibi konular anlatılmıştır. Yeni Gün adıyla da bilinen anıtın dört yanında, taş kaideler üzerinde bronz dökümden dört figür bulunur. Bunların ikisi ülkesini koruyan ve gözeten Türk askeri, Mehmetçik’i; diğer ikisi ise Türk kadınını, halk arasında ulusal dayanışmanın kahramanı “Kara Fatma” olarak bilinen mermi taşıyan kadın anayı simgeler.

Ulus Cumhuriyet Anıtı da Kızılay’daki Güven Anıtı gibi çevreyle olan oransal ilişkinin bozulması, özellikle Ulus’a yapılan Emek İşhanı’nın etkisiyle, bir zamanların “büyük” anıtı olma özelliğini kaybetmiştir.


Ankara Palas
Ulus Meydanı kentin ilk kamusal mekânı olarak Eski Ankaralılar ile Yeni Ankaralıların buluşma ve toplanma yeridir. Her iki grup da 1940’lara dek Ulus’u merkez olarak kullanmış, gündelik uğraşlarını burada sürdürmüş, çeşitli tören ve kutlamalarla Cumhuriyet coşkusunu burada birlikte yaşamışlardır.

1900’lerin başında sadece birkaç küçük konaklama yerinin olduğu Ankara’da, başkent oluşunun ardından bu tür mekânların çoğaldığı görülmektedir. 1928’lerde sayıları on civarında olan oteller sadece konaklama amacıyla değil, Ankara bürokratlarının ve ailelerinin bir araya geldiği, yemek yiyip sohbet ettiği, yabancıların uğradığı, resmi toplantıların yapılıp, politik kararların alındığı çok amaçlı mekânlar olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu mekânlardan en önemlisi Taşhan’dır. 1928 yılına kadar önemli bir sosyal görevi yerine getirmiştir.

1928 yılında: Taşhan’ın yıkılarak yerine yeni ve modern bir banka binası yapılması için proje yarışması açılır. Ankara İmar Planı yarışmasını kazanan ve Plan Danışmanı olan Prof. Hermann Jansen: Taşhan’ın yıkılmasını istemez, ancak itirazlarına rağmen, Taşhan yıkılmıştır. Yeni yapı 1937-1938 yılları arasında inşa edilmiştir. Dairesel formda yapılan yapıda, modern mimari anlayışı uygulanmıştır. Yani: bina bittiğinde, Ankara’nın en modern binası ortaya çıkar. Tren garından gelen aksın bakış açısını oluşturacak şekilde tasarlanmıştır.

Ankara Sümerbank Binası
Yapının eliptik giriş holü: en etkileyici bölümüdür. Bu giriş holüne: anıtsal bir merdivenle ulaşılan ana kapıdan girilir ve bu merdivenin üstü: dairesel bir saçak ile kapatılmıştır. Eliptik giriş holüne göre simetrik olarak planlanmıştır. Bu planda, yapı arkaya doğru genişleyerek açılmış, öndeki Sümerbank satış mağazası ve banka kısmı alçak düzenlenmiştir. 1988 yılında özelleştirilen Sümerbank anıtsal binası günümüzde Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ana yerleşkesi olarak kullanılmaktadır.

Taşhan Meydanı, Cumhuriyet sonrası politik ve bürokratik merkez özelliklerinin yanı sıra açılan sinema, pastane, bar ve diğer mekânlar ve kentsel açık alanlar ile aynı zamanda sosyal bir merkez haline gelmiştir. Ulus’ta ilk yıllardan başlayarak meydanlar, parklar, resmi yapıların bahçeleri ile modern ve yeni yaşamı yaygınlaştıracak çeşitli aktiviteler için kullanılmaya başlanmıştır. Bu açık alanlardan en çok bilineni Ankara Palas, Merkez Bankası ve Bankalar Caddesi üçgeninde kalan Millet Bahçesi’dir.

1930'larda Ankara Palas
Akasya ağaçları, ortasındaki havuzu ve ahşap sinema binası ile Ulus Ankaralıların çeşitli kutlamaları yaptığı meydandır. Sakarya Meydan Savaşı zaferi, ilk İşçi Bayramı ve bando dinletileri için yoğun olarak kullandıkları yerdir. Törenlerin izlenme yeri, milletvekillerinin ve bürokratların dinlenme mekânı olan Millet Bahçesi’nde sinemaseverler için her gece yapılan film gösterimleri büyük ilgi çekmiştir.

1924 yılında kurumsal bir işleyişle yenilenmiş, kare biçiminde sahnesi olan, localısinema binasında gerçekleştirilmeye başlanmış, bina tiyatro temsillerine, dahası Büyük Orkestra’nın Ankara’daki ilk konserine de ev sahipliği yapmıştır. Bahçede bu etkinliklerin yanı sıra modern ve yeni yaşamın yaygınlaşması ve sergilenmesi amacıyla özel günlerde hafif müzik eşliğinde gençler dans etmekte, yaşlılar Türk Müziği konserleri dinlemektedir.

Ankara’nın ilk çiçekçisine de ev sahipliği yapan bahçe içerisinde Atatürk’ün de sıklıkla gittiği bir lokanta ve çay bahçesi bulunmaktadır. 1925 yılında Fresco Bar adıyla açılmış olan lokanta o yıllarda bir buluşma mekânı olarak Ankara’nın sosyal yaşamına damga vurmuştur. Millet Bahçesi 1926 yılında kapatılmış, bahçenin bir kısmına 1933 yılında sıra dükkânlardan oluşan Şehir Çarşısı yapılmıştır. 

Ankara Palas

Ankara Cumhuriyet Caddesi ilk T.B.M.M.  
Ankara’da yaşamı renklendiren kentsel açık alanların bir diğer örneği ise T.B.M.M.’nin o zamanki ikinci binasının halka açık bahçesidir. Kademeli şelaleleri olan havuzların, heykellerin yer aldığı bu bahçede bulunan sahnede konserler verilmekte, her hafta tekrarlanan bu konserlere Ankaralılar büyük ilgi göstermişlerdir.

Fotoğraf Kaynakları:
1) Eski Ankara fotoğrafları arşivi
2) Dericizade fotoğraf arşivi
3)Prof. Dr. Adile Nuray BAYRAKTAR  Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi 


23 Mayıs 2020 Cumartesi

Ankara Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi


Ankara Kalesi'nin Hisar kapısından çıkar çıkmaz, eskiden At Pazarı olarak bilinen hanlar bölgesi karşımıza çıkar. Bunlardan biri de Çengel Han’dır. Çengelhan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1522-1523 yıllarında yaptırılmış. Çengelhan'ın, Kanuninin kızı Mihrimah Sultan'ın eşi Damat Rüstem Paşa'nın Vakfı'na bağlı olduğu bilinmektedir. 500 yıllık bir geçmişine rağmen Çengelhan, Ankara'nın hanlar bölgesinde özgün yapısını koruyabilen ender yapılardan biridir.

Döneminin en büyük dört hanından biri olan Çengelhan, çok sayıda oda ve ''develik'' kısmı ile hizmet vermiş. Çengelhan, kareye yakın dikdörtgen planlı mimari yapısıyla Klasik Osmanlı kent içi hanlarının güzel bir örneğini oluşturur. Çengelhan'ın ortasında üstü açık bir avlu bulunmaktadır. Hanın üst katlarında konuk odaları, alt katlarında ise develik olarak adlandırılan büyük ve geniş odalar bulunmaktadır. Develerin bağlandığı bu odalarda bazen kalabalık gruplar da kalabiliyormuş.

20. yüzyılın sonlarına doğru, terkedilmeden önce; tiftik, yapağı, ham deri toptan satışlarının yapıldığı bir tabakhane ve yün deposu olarak kullanılmış. Etrafı tonoz örtülü revakla çevrili avlunun bir kenarında bulunan yapı, Koç Holding'in kurucusu Vehbi Koç'un iş yaşantısına başladığı dükkâna da ev sahipliği yapmış. Çengelhan, Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden kiralanarak restore edilmiş ve 2005 yılından itibaren sanayi müzesi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Müzede, İnsanoğlunun yaratıcılığı ve çalışkanlığı ile bezenmiş, yetenekli mühendisler ve zanaatçılar tarafından yapılmış objeler ile muhteşem güzellikler sunulmaktadır.

Toplam 32 odada; denizcilikten karayolu taşımacılığına, havacılıktan tıbba kadar pek çok sanayi kolunun geçmişini gözler önüne seren 3 000’den fazla obje ile ziyaretçilerini karşılamaktadır. Müzenin birinci katında Raylı Ulaşım, Oyuncaklar, İletişim, Denizcilik, Günlük Yaşam, Rahmi M. Koç Galerisi, Havacılık bölümleri yer almaktadır. Müze; ulaşım, sanayi ve iletişim tarihine adanmış olmakla birlikte, koleksiyonda Ankara ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili objelere de yer verilmiş.

Müzenin zemin katında Makineler, Vehbi Koç Dükkânı, Karayolu Ulaşımı ve Esnaf Sokağı yer alırken bodrum katında da Tarım bölümü yer almaktadır. Minyatür modellerden başka sandal ve arabalar gibi birebir ölçülerde objeleri de kapsamaktadır. Yalnız Müze binası bile evrensel cazibesi, romantik ortamı, tarihi ve keyifli atmosferiyle görülmeye değer.

Çengelhan'ın ortasında üstü açık avluda konumlanmış olan Çengelhan Brasseria,  80 kişilik masa ve 250 kişilik kokteyl kapasitesine sahip. Ankara'nın seçkin davetlerine ev sahipliği yaptığını öğrendiğim Çengelhan Brasseria tarihi ve sanatı içinde barındıran ender mekânlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Menüye baktığımda fiyatlar bakımından da ender olduğunu gördüm. Bütçemin bu mekânda yemek yememe uygun olmadığını görmek beni üzdü ise de mekânı görmekten keyif aldım. 

Bir görevliye fotoğrafımı çektirerek, yemek yemesem de tarihin içinde yerimi almış oldum. Müzeden ayrıldığımda Ankara Kalesi’ni bir kez daha gezmek üzere Hisar Kapısına yöneldim.

Altındağ’ın en yüksek yerinde konuşlanmış olan Ankara Kalesi Ankara’nın en önemli sembollerinden biridir. Hititlerden bu yana hep aynı yerde bulunan kale Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular dönemlerinde birçok kez onarılmış. İç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşmaktadır. Kaleiçi Mahallesinde yaşam devam ediyor. Büyük bir bölümünde evler harabe halinde, Hisar kapısı civarındaki evler ve konaklar aslına uygun olarak yenilenmiş. Bu şirin evler turistik dükkânlara, sanat evlerine, kafelere, restoranlara ve oteller dönüşmüş. Kendimi zamanda yolculuk yapmış gibi hissettim.

18 Mayıs 2020 Pazartesi

ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ

Hangi köşesine giderseniz gidin, Ulucanlar Cezaevinde ziyaretçileri farklı bir anı, farklı bir hikâye, 81 yıllık bir siyasi ve sosyal tarih karşılıyor. Bütün yaşanmışlıkları ile şimdi bambaşka bir yüzle ziyaretçilerini ağırlayan Ulucanlar Cezaevi, bizleri Türkiye’nin yakın tarihi ile kendi içsel yolculuğumuza da çıkarıyor. İçsel yolculuğumuzda; bir iç hesaplaşma ve özeleştiri yapmamıza da olanak sağlıyor.

Geçmişimizi tanımak, geleceğimiz hakkında bilgi sahibi olmaktır düşüncesi ile Ulucanlar Cezaevini ikinci kez gezmek ve anıları tekrar fotoğraflamak istiyorum. Tekrar gezmek istediğim Ulucanlar Cezaevi’nin yapılış tarihi, cumhuriyetin ilk yıllarına dayanıyor. 1925 yılında inşa edilen cezaevinin geçmişi, Türk siyasi hayatından kesitler sunuyor adeta.

Ulucanlar Cezaevi sadece infazların değil, tanınmış mahkumları ile de tarihe ismini yazdırdı. Çok sayıda yazar, gazeteci ve şair girdi kapısından. Darbeler ve sıkıyönetim dönemlerinde birçok yazarın, politikacının, öğretmenin ve sinemacının yolu geçti Ulucanlar’dan. Açık kaldığı 81 yıl boyunca adı acılarla, işkencelerle ve idamlarla anıldı. Farklı suçlardan pek çok mahkûmun kaldığı Ulucanlar Cezaevi 1 Temmuz 2006 yılında kapatıldı. Ne olacağı konusunda uzun tartışma ve yorumlar yapıldı ve en iyi sonuca gidildi. Altındağ Belediyesi tarafından restore edildikten sonra müze olarak kapılarını Temmuz 2011 tarihinden itibaren ziyaretçilerine açtı.

Adı infazlarla, işkenceyle, acıyla anılan Ulucanlar Cezaevi, tüm bu gerçekleri ile bugün bambaşka bir görev üstleniyor. Yok saymak için değil, ders çıkarmak için, unutturmak için değil tekrar umut edebilmek için ziyaretçilerini ağırlıyor. Birkaç yıl öncesine kadar sadece mahkumların girdiği Ulucanlar Cezaevi, tüm geçmişi ile artık yeni ziyaretçilerini misafir ediyor. Müzenin açılışı olan 2011 yılında, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdiklerini ifade eden Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, “Ulucanlar Cezaevi Ankara için önemli bir simge. Burasının yıkılmasına izin veremezdik. Ankara’nın kültür ve turizm hayatına önemli bir eser kazandırdığımızı düşünüyorum” diyerek projeye verdiği önemi gözler önüne seriyordu.

Açıldığı ilk günden bu yana 350 binden fazla kişi tarafından ziyaret edilen Ulucanlar Cezaevi Müzesi, Türkiye’nin ilk Cezaevi Müzesi olmasının yanı sıra, bir birinciliğe daha imza atmış durumda. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre, Ulucanlar Cezaevi Müzesi 2012 yılında Ankara’daki tüm özel müzeler içinde en çok ziyaret edilen müze olurken, Türkiye genelinde ise ilk 10’a girmeyi başarmış.

Altındağ Belediyesi 2007 yılında Ankara’nın kent kimliğini tekrar ortaya çıkaracak çok önemli bir projeyi başlattı. Kaynaklarını en etkili kullanan kamu kuruluşu olarak, yerel yönetim alanında bir ilki gerçekleştirdi. Türkiye’nin en büyük ve en önemli yenileme çalışmalarından biri olan Ulucanlar Cezaevi’nin müze ve kültür merkezine dönüşümünü gerçekleştirdi.

Altındağ Belediye Başkanı Tiryaki; Müze olarak ziyarete açılan cezaevinin kapalı bölümünün ardından, cezaevinin yarı açık bölümünün de kültür, sanat ve kongre merkezi olarak kapılarını açtığını belirtiyor. Tiryaki “Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin Ankara için önemli bir simge olduğuna inanıyorum. Buranın yıkılmaması ve müze olarak hizmete açılması için uzun süre mücadele ettik. Bugün müzenin bu kadar çok ziyaret edilmesi, emeklerimizin boşa çıkmadığını gösteriyor” diyor.


17 Mayıs 2020 Pazar

ANKARA HAMAMÖNÜ


Altındağ Belediyesi 2007 yılında Ankara’nın kent kimliğini tekrar ortaya çıkaracak çok önemli bir projeyi başlattı. Kaynaklarını en etkili kullanan kamu kuruluşu olarak, yerel yönetim alanında bir ilki gerçekleştirdi. Türkiye’nin en büyük ve en önemli yenileme çalışmalarından biri olan Ulucanlar Cezaevi’nin müze ve kültür merkezine dönüşümünü gerçekleştirdi.

Ankara Kale Festivali ev sahipliğini üstlendi. Bölge sakinlerinin sağlıklı ve sanatsal bir kentsel çevrede yaşam kalitesini yükseltme bilinci ile hareket eden Altındağ belediyesi kültür ve inanç turizmini de geliştirmeyi amaçladı. Bu amaçla Hamamönü’ndeki eski Ankara Evleri yeniden tasarımlandı, kurgulandı ve yenilendi. Bu çalışmalardan en önemlilerden biri de 2010 yılında programa alınan ve 5 ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirilen ‘’Sanat Sokağı Projesi’’ olmuştur.

Bu proje ile hem Ankara’nın turizm çehresi değişmiş hem de üniversite belediye iş birliğinin güzel bir uygulaması olmuştur. Hamamönü’nde tamamlanan Ankara Evleri ve sanat Sokağı 2011 yılının Avrupalı Seçkin Turist Destinasyonu seçilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Avrupa Komisyonu tarafından ödüle layık görülmüştür. ‘'Hamamönü Kentsel Tasarım ve Sağlıklaştırma Destinasyonu’’ projesi ile Hamamönü, eski tarihi önemine tekrar kavuşmuştur.

Bu kapsamda, Hamamönü’nde bulunan Mehmet Akif Ersoy Anıtı ve Müzesi, Taceddin Dergâhı, Tarihi Konaklar ve Ankara Evleri yenilenmiştir. Altındağ Belediyesi ve Hacettepe Üniversitesi arasında imzalanan protokol uyarınca Hamamönü’nde inşa edilen Sanat Sokağı, ‘’Sanat Merkezi’’ olarak kullanılmak üzere restore edilen geleneksel Ankara Evlerinden oluşmaktadır.

Sanat Sokağında bulunan 22 tarihi Ankara evi aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Proje 5 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Dört ayrı cephesi bulunan sanat sokağını 4 ayrı sokak çevrelemektedir. Kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatları ile uğraşan sanatçılara tahsis edilen konaklar Ankara’ya yepyeni bir soluk getirmektedir. Günümüzde tarihi ve kültürel yapıların korunması insanlık tarihi için önemli konulardan birisidir. Bunların korunması ve restore edilebilmeleri için çalışmaların yapılması ve sayısal bir kültürel miras arşivinin oluşturulması gerekmektedir. Hamamönü’nde daha önce böyle bir çalışma gerçekleştirilmemiştir.

Son yıllarda yapılan hedef çalışmaları ile eski önemine kavuşan Hamamönü, birçok yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. Ankara’nın birçok semtinden gelen sanatçıların buluştuğu ve yeteneklerini sergiledikleri bir ‘Sanat Sokağı’’ ortaya çıkmış. Yenilenen ve sanatçıların hizmetine verilen 22 Ankara Evi’nin alt katları sergi ve satış salonu olarak düzenlenirken, üst katları da atölye olarak kullanıma sunulmuş. Atölyelerde dokumadan işleme sanatlarına, bakırcılıktan ağaç işlerine, suluboyadan yağlıboya resme, taş süslemeden hat, tezhip, minyatür, çini, kâğıt kesme ve ebru gibi sanatlarda ustalaşmış sanatçılara ağırlanmaktadır. 

Birçoğu Orta Asya ve Uzak Doğu kökenli olup Osmanlı Sarayı tarafından çok önemsendiği için yok olmaktan kurtulan geleneksel sanatlar bugün de önemini koruyor. Özellikle “ebru sanatı” ilgi çekmenin ötesinde binlerce kişi tarafından öğreniliyor. Sanat Sokağı’nda da ebru sanatını yaşatmaya çalışan çok sayıda sanatçı bulunuyor. Tarihi kaynaklara göre Türkmenistan’da ortaya çıktığı bilinen “ebru “nün, Türklerin en eski süsleme sanatı olduğu ve birçok çeşidi bulunduğunu biliniyor. “Ebru yapımında yapay hiçbir madde kullanılmıyor. Boyalar bile topraktan elde ediliyor. Bu kurallara uyulduğunda gerçek anlamda ebru yapılmış oluyor.

Kitap süsleme sanatlarından biri olan tezhip, bugün kitap süslemenin çok ötesinde bir amaca hizmet ediyor. Kitap süsleme anlayışının kaybolmasıyla birlikte tabloların içine giren, farklı objelerin üzerinde çalışılan tezhip, tarihin sayfalarından çıkıp günümüz modern dünyasında yerini alıyor. Sanat Sokağı’nda şu an 7 sanatçı tarafından icra edilen tezhip sanatı, yeni sanatçılarını da yetiştiriyor.

Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan çini sanatı, bugün yeniden hayat bulan geleneksel sanatlar arasındaki yerini almış. Şekil verilen çamurun boyanması tekniği olarak da adlandırılabilecek Çini’nin hassas bir çalışmanın ürünüdür. Günümüzde bu sanat çok farklı dekoratif ürünlere uygulanıyor. Yüzlerce yıl önce ortaya çıkmış kâğıt kesme sanatı katı ise pek bilinmiyor ve yapan kişi sayısı da çok az. İnsanlar bu sanatı da öğrenmeli, çok güzel eserler yapılabildiğini görmeli” diyor bu konuda çalışan sanatçılar.

Kat kelimesi Arapça kesme anlamına gelir. Kat’ı, düz bir kâğıt veya deri oyularak yapılır. Oyulan kısmın başka bir yere yapıştırılması ‘erkek oyma’, oyulan kısmın boş bırakılması ‘dişi oyma ’dır. Cilt kapaklarında, kıt’alarda ve el yazması eserlerde sıkça görülür. En parlak dönemini Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşayan bu sanatla uğraşan kişilere ‘Katı’an’ denmektedir. Büyük sabır ve emek isteyen bir sanattır. Katı’ sanatı, hat, cilt ve tezhip sanatları içinde çok önemli bir yere sahiptir. Katı sanatında geleneksel çizgilerin korunmasına rağmen, diğer süsleme sanatlarına göre daha fazla hayal gücüyle şekillenmektedir.

Sanat Sokağı yayalar için düzenlenmiş. Taşıt trafiği yok.  Sanat Sokağı Ankara Evleri’nden bazılarını gezme fırsatım oldu. Girişinde Sergi Salonu yazmakta olan evlerden birine girdim. Civardaki İlkokullardan birindeki öğrencilerin yıl içindeki sanatsal çalışmaları sergilenmiş. Böylelikle, ilkokuldan itibaren çocukların sanatla haşır neşir olmaları ve sanatı sevmeleri, sevdirmeleri amaçlanmış. Sergi salonundan çıkıyorum. Hayranlıkla seyrettiğim Ankara Evleri’nin fotoğraflarını çekerken, bir başka Ankara Evi’ne giriyorum. Resim Öğretmeni olduğunu öğrendiğim bir hanım, suluboya resimler yapmaktaydı. Resimlerden bir İstanbul Kız Kulesi idi ve çok canlı ve renkli olmuştu. Fotoğrafını çekmeme izin verdi. Kolaylıklar ve iyi satışlar dileyerek yanından ayrıldım.

Fotoğraflar çekerek ilerlerken bir başka Ankara Evi dikkatimi çekti ve içeri girdim. Alt katta, sergi ve satış salonu durumundaki mekânda bir hanım hat sanatı üzerine çalışıyordu. Yaptığımız sohbette, Hat Sanatının geliştirilmesi gereğini özenle vurguladı. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Hat Koleksiyonu’nu anımsadım.

Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu’nda, 14. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıla kadar uzanan dönemde, ünlü hattatlar tarafından hazırlanmış Kur’an-ı Kerim nüshaları ve dua kitapları, Kıta’lar, murakka, levha ve hilyeler, tuğralı ferman ve beratlar, ayrıca hattatların yazı yazarken kullandıkları araçlar yer alıyor.  Anımsadığım bu bilgileri paylaştıktan sonra üst kattaki atölye bölümüne çıktım. Atölyede de üç hanım hat sanatı üzerine çalışmalarını sürdürüyorlardı. Kendileriyle de kısa bir sohbetten sonra kolaylıklar dileyerek ayrıldım.