CUMHURİYET DÖNEMİNDE ANKARA
23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisini açıp,
çocuklara armağan ettikten sonra, 13 Ekim 1923 tarihinde ‘’Türkiye Devleti’nin
başkenti Ankara şehridir.’’ Kanun maddesi kabul edilmişti. Bu tarihten sadece
16 gün sonra, 29 Ekim 1923 Pazartesi günü ‘’hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir’’ dendikten sonra doğan devletin adının ‘’cumhuriyet’’ olduğu kabul
edilmiş ve ülkeye duyurulmuştu.
Ankara’nın ‘’Başkent’’ ve Yeni Türkiye Devleti’nin yönetim
şeklinin ‘’Cumhuriyet’’ olduğu Nutuk’ta Mustafa Kemal tarafından bu şekilde belirtilmişti.
Belirtilmişti ama hiç kimse yoksulluklar içinde, sosyal yaşamı olmayan, evsiz,
yolsuz, elektriksiz, susuz ve kıraç bu Anadolu kasabasını
benimsememişti. Yabancı devletlerin büyük bir bölümü elçiliklerini
İstanbul’da tutmaya devam ediyorlardı. Bu olumsuzluklara rağmen Ankara hızla
yapılanmaya başlamıştı. Başta Meclis binaları olmak üzere fakülteler, sergi,
konser ve tiyatro salonları, konservatuvar, spor tesisleri, hipodrom ve yeşil
alanların yapı gerçekleştiriliyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk yıllarındaki
toplumsal ve mekânsal yapıdaki dönüşüm noktalarından ilki ve en önemlisi,
Ankara’nın Başkent olması kararıdır. Cumhuriyet ile yaratılacak yeni kültürün
bütün ülkeye yaygınlaştırılacağı ve örnek alınacağı yer Ankara ‘dır. Yeniyi,
çağdaşı ve geleceği, Ankara’daki toplumsal ve mekânsal dönüşümler
belirleyecektir. Tarih sonrası yıpranmış, nüfusu azalmış, fakirleşmiş
Ankara, yepyeni bir kimliğe bürünmeliydi.
Öncelikle konut ve ulaşım sorunları çözülmeliydi. Bunun
için, Ankara’nın yeniden yapılanması ve modern bir kente dönüşmesi gerekiyordu.
Bu nedenle, kentin ivedilikle yapılanması için yeni imar yasaları
çıkarıldı. İstasyondan Ankara Kalesine giden ana yol genişletilmiş ve
çevresinde bir dizi kamu binaları yapılmıştı. Dönemin ünlü mimarlarından Vedat
Tek, İstanbul’dan Ankara’ya getirilmiştir. Mimar Vedat Tek, Ulus’taki Eski
Meclis binası ile karşısındaki Ankara Palas Otelinin tasarımlarını yapmıştır.
Vedat Beyin İstanbul’a dönmesi üzerine, yerini Mimar Kemalettin Bey almış ve
projelerin yürütülmesini sağlamıştır. Daha ilk yıllardan itibaren, Ankara’nın
genişlemesinin, güneyde Yenişehir ve Çankaya Köşküne doğru; doğuda ise Cebeci
ve Dikimevi tarafına doğru olması düşünülmüştür.
1920’li yıllarda, Ankara’nın yeniden yapılanması çabalarına
katkıda bulunan başka mimarlar da olmuştur. İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisinde öğretim görevlisi olan İtalyan Mimar Giulio Mongeri ve Mimar
Kemalettin’in öğrencilerinden biri olan Arif Hikmet Koyunoğlu da Ankara’ya
gelip, yeni oluşuma katkıda bulunanlardır. Ulus Meydanı ile Yenişehir
arasındaki ana yol çevresinde; birçok bakanlık binasının yanı sıra banka
binaları da yapılmıştır. İtalyan Mimar Mongeri ’nin tasarımı olan binalardan;
Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü, Osmanlı Bankası, Tekel Başmüdürlük ve Ulus’taki
İş Bankası binaları yapılmıştır.
Ayrıca; Arif Hikmet Koyunluoğlu’nun tasarımı olan binalar,
Türk Ocağı, Etnografya Müzesi ve eski Dışişleri Bakanlığı binaları da
Çankaya’ya uzanan ana yol üzerinde, bu günkü Atatürk Bulvarı çevresinde yerini
almıştır. Bina tasarımları 20. yüzyıl başlarında İstanbul’da gelişen Mimari
üslup ya da yapım biçimidir.
Bunlar; geniş saçaklı çatıları, kuleleri ve çıkmalarıyla,
geleneksel Osmanlı Mimari tarzını taşırlar. Cephelerinde; Çini ve taş kabartma
motiflerini kullanan birbirine benzer yapılardır. Bütün bu yapılar, Birinci
Ulusal Mimarlık Üslubu olarak tanımlanmış. 1920-25 yılları arasında Ankara,
plansız ve programsız olarak büyümüştür. Ankara ‘daki imar denetimini sağlamak
amacıyla yapılan birçok plan denemesinden sonra; geniş ve kapsamlı bir Ankara
planı için, 1927 de, Uluslararası bir yarışma düzenlenmişti.
Uluslararası yarışmayı kazanan ünlü Alman Şehir Mimarı
Hermann Jansen, 1928-32 yıları arasında, kendi adıyla anılan planı hazırlar.
Çağdaşı ve geleceği simgeleyecek Ankara’da, bu dönüşümün en iyi
algılanabileceği yer ise Atatürk Bulvarıdır. Ankara Kalesi ve civarındaki
dokuyu koruyarak, ancak bu doku ile bağlantılı olan ve çok daha geniş alanlara
yayılan yeni yerleşim ve yapılaşma planını uygulamaya sokar.
Jansen, bu adı var kendi yok Anadolu Kasabasından, çağdaş bir
Başkent yaratmak için kolları sıvar. Hiç durmadan
tekrarladığı” biliyorsunuz, Avrupa Kentlerinin hemen hepsi, motor ve
motorlu taşıtlardan önce yapılmıştır.” sözüdür. Jansen’e göre,” motorlu
taşıtlar, eski anlayış ve kuraları alt üst etmiştir. Kentlerin, insanlarla
birlikte taşıtların da hareket edebilecekleri ve konaklayabilecekleri kent
yapılaşmaları gerekmektedir.”
Otomobiller için ayrılmış çok geniş bir bulvar, bu bulvara
açılacak caddeler, her caddeyi de bir bloğa bağlayacak yan yolların yapılması
gerekir. Kapıları caddelere değil de yan yollara açılacak bahçeli evler,
apartmanlar yapılmalıdır.
Ankara’nın tamamında; dokuyu bozmayacak şekilde düzenlenecek alt ve üst
geçitler yardımıyla, trafik memurlarının bulunmayacağı ve trafiğin düzen içinde
akacağı işlek yollar oluşturulacaktır. Yollar boyunca ağaçlar dikilecek, modern
kentleşmenin gereği, dört katlı evler yapılacak ve çok katlı yapılara izin
verilmeyecektir.
Belkemiğini Yenişehir Semtinin oluşturduğu Atatürk Bulvarı,
Ulus’tan Çankaya’ya doğru, 6 kilometre boyunca, ağaçlarla ve çevresinde en çok
dört katlı binalarla uzar gider. Jansen Planında, Ulus semtinin ticaret merkezi
olarak kalması, ancak, yönetim merkezinin Yenişehir semtine kayması
düşünülmüştür. Bakanlıklar bu plana göre düzenlenmiştir.
Bentderesi yöresinin plandaki yeri, sanayi kuruluşları ve işçi mahalleleridir. Memurların ve üst düzey yöneticilerin Bakanlıklar yöresinde yapılanması düşünülmüştür. Genelkurmay Başkanlığı ile Kumrular Caddesi arasındaki Devlet Mahallesi bu düşüncenin ürünüdür.1932 yıllarında, Jansen Planında öngörülen bütün yapılaşmalar gerçekleştirilmiştir.
1963 yılında öğrenci olarak geldiğim Ankara’da, Jansen
Planında belirtilen özelliklerden bazılarını bulabilmiştim. Atatürk Bulvarı ile
Gazi Mustafa Kemal Bulvarının kesiştiği noktada, Maltepe yönüne dönerken,
planda sözü geçen koşullara uygun, şirin bir Kızılay Binası vardı. Şimdi onun
yerinde, devasa bir alışveriş binası bulunmaktadır.
Zafer Meydanında, herkesin nefes alabileceği şirin parkımız da yok artık. Şimdilerde Yenişehir, Ankara’da Kızılay’ın içinde kaybolmuş bir semt haline geldi. Kızılay’daki Menekşe, Nergis ve Büyük sinema gibi birçok tarihi yapı ve mekân da sessiz sedasız yok oldu. Kurtulabilenlerden Devlet Mahallesi’nin de geleceğinin ne olacağı belirsiz…
Yorumlar
Yorum Gönder