19 Nisan 2020 Pazar

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ GEÇ HİTİT KRALLIĞI


Hititlilerle ilgili ilk görsel bilgim İvriz Kaya Anıtı ile gerçekleşmiş, Tarih Öğretmenimiz Hüseyin Seçmen’in aktardığı bilgilerle olgunlaşmıştı. Ardından Ankara Anıtkabir Aslanlı yolda Hititlerin sanat üslubu ile yaptıkları, kuvvet ve sükuneti temsil eden aslan heykelleri ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki eserleriyle de doruk noktasına çıkmıştı.

Anadolu’da varlığını sürdürmüş uygarlıkların geleceğe bıraktıkları eserlere bakıldığında, onları genellikle göz alıcı bulmaktayız. Eserlerin yaratıcılarının, bu süreçte hangi kaygı ile hareket ettiklerini tam olarak bilenmese de “güzellik” arayışlarının olduğunu rahatlıkla söylenebilir.
Bergama Sunağı, Herakles Lahdi, Truva Eserleri ve daha niceleri, bizlere estetik kaygısı olan bir sanatçının elinden çıktığı hissini verir. Hitit eserlerine baktığımızda genellikle aynı incelik hissedilmese de onların sanatçı kişiliğinin olmadığı anlamına gelmez.

Hitit mimari ve sanat anlayışının geleceğe etkisi o kadar büyüktür ki, Prof. Dr. Ekrem Akurgal Anadolu’nun Kültür Tarihi adlı kitabında Selçuklu, Osmanlı külliyeleri ve Topkapı Sarayı’nın Hitit özellikleri taşıdığını belirtiyor.

Hitit dönemi eserlerine baktığımızda çoğunlukla eserlerin masif kayaya işlenmiş kabartmalar olduğunu görürüz. Kabartmalar görkemli görülmese de ayırt edici bir unsur taşır. Basit bir örnek vermemiz gerekirse, gördüğümüz eserin Hitit dönemine ait olup olmadığını az çok tahmin edebiliriz.

Bu noktada coğrafya belirleyici bir rol oynar. Antik Yunan eserlerinde mermerin pürüzsüzlüğünü çok sık görürüz. Kullanılan malzeme yaşanılan coğrafyanın sanatçıya sunduğu bir araçtır. Hititlerin yoğunlukla kayaları ve toprağı işlemelerinin nedeni, bulundukları bölgenin ona sunduğu malzemeyi kullanmaları olabilir.

Özellikle ilk başta göze kaba görünen taş eserlerin, malzemenin doğasına sadık kalınarak işlenmesi bir tercih olabilir. Kayalara işlenen ürünleri, mükemmel bir biçim ile hayal ettiğimizde muhtemelen doğal olan hali bizlere daha güzel görünür. 

M.Ö. 1200’lerde, başta Frigler olmak üzere, batıdan gelen Ege göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiştir. Başkentleri Boğazköy ile bütün Hitit kentleri yakılıp yıkılmıştır. Hititlerin bu saldırılardan kurtulabilenleri güney ve güney-doğu Torosların dağlık bölgelerine, Tuz Gölü ve Fırat Nehri arasına çekilmişlerdir. Buralarda tekrar örgütlenerek, tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamışlardır.

Asurluların sürekli saldırıları ile Hitit beyliklerinin tarih sahnesinden silindikleri devir olan M.Ö. 700 yıllarına kadar, Hitit geleneği devam ettirilmiştir. Bu küçük Hitit beylikleri ya da krallıkları, M.Ö. birinci binin ilk çeyreğinde; İç Anadolu’nun kuzey- batısında Frig, Doğu Anadolu’da Urartu, Kuzey Mezopotamya’daki Asur Krallıkları arasında yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Geç Hitit kentlerinin etrafı güçlendirilmiş surlarla çevrilmiştir. Bu kentlerdeki ana bölümü oluşturan İdari ve Dinsel işlevli anıtsal yapılar, yerleşkenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle korunan bölgeye çekilmiştir. Kentler; sarayları, caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile bir bütün olarak planlanmıştır. Saraylar, çoğunlukla bir avlu çevresine yerleştirilmiş birbirlerini bütünleyen yapılardan oluşmuştur. Hilani adı verilen bu yapılar; girişi sütunlu, dikdörtgen planlı olup dönemin özgün mimarlık örneğidir.

Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri de mimari ile heykeltıraşlığın birlikte uygulanmasıdır. Kentleri çeviren sur duvarlarındaki kapılar ve saray cepheleri, kabartmalı taş bloklarla kaplanmıştır. Ortostad adı verilen bu uygulama, günümüzde de bina ve duvar cephelerinde uygulanmaktadır. Geç Hitit sanatı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki taş eserlerde görülmektedir. Malatya yakınındaki Aslantepe şehrinin kapısını süsleyen kabartmalar ve iki aslan heykeli, geleneksel Hititli öğelerini yansıtmaktadır. Kabartmalardan bir grup üzerinde, Malatya Beyliği Kralı Sulumeli’nin tanrı ve tanrıçalara içki sunuşu betimlenmiştir.

Kabartmalar üzerinde; Tanrıça Kubaba için yapılan dinsel törenler, Karkamış Kralı Araras’ın en büyük oğlu Kamanas’ın veliahtlığa atanması sahneleri, savaş arabaları, Asurlular ile yapılan savaşın zafer sahneleri, tanrı ve tanrıçalar, karışık varlıklar betimlenmiştir. Bu kabartmalarda Hitit ve Asur sanat özelliklerinin bir arada kullanıldığı görülmektedir. Müzede en çok bulunan eser Karkamış ile ilgili olanlardır. Uzun Duvar, Kral Burcu, Kahramanlar Duvarı ve Su Kapısı olarak adlandırılan kabartmaları müzede orijinal durumlarına uygun olarak yerleştirilmiştir.

Güney Anadolu’daki en önemli Geç Hitit şehir krallıklarından biridir Karkamış. Gaziantep'in Suriye sınırında bulunan Antik Karkamış’ın önemi, Mezopotamya ile Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasındandır. Karkamış Antik Kenti, M.Ö. 8000 yılından başlayarak, Geç Hitit döneminin sonuna kadar kesintisiz büyük bir yerleşim alanıdır ve dünyanın en önemli kent merkezlerinden biridir. İnsanlığın ve ilk medeniyetlerin kurulduğu bölgelerin başında Mezopotamya ve Nil vadisinin geldiğini biliyoruz.

Karkamış antik Kenti tarih içinde Anadolu’dan Mezopotamya ve Mısıra uzanan yolların çok önemli bir noktasında yer alıyordu. Dünya tarihinde ilk kez atlı arabaların savaş aracı olarak kullanıldığı bölge Karkamış’tır. Karkamış çok sık el değiştirmesine rağmen, Geç Hitit döneminde Kraliyet merkezidir. 

Geç Hitit döneminde, Karkamış hangi devletin elinde bulunuyorsa, o devlete çok büyük ekonomik ve askeri avantajlar sağlıyordu. Kuzey Suriye üzerindeki ekonomik çıkarların çatışması üzerine, Hititler ile Mısır arasındaki anlaşmazlık Kadeş Kenti civarında yapılan savaşa neden olmuştur. M.Ö. 1275’te Mısırlılar ile Hititler arasında yapılan Kadeş Antlaşması, tarihteki ilk yazılı antlaşmadır. Bu antlaşma yazılı tabletlere geçmiştir.
Geç Hitit şehir krallıkları kültürünün ortak bir karakteri de Hitit hiyeroglif yazısıdır. Hitit çivi yazısının kullanılmadığı bu devir kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer aldığı görülmektedir. Karkamış kabartmalarının yanı sıra, Anadolu Medeniyetleri Müzesi salonlarında sergilenen Andaval (Andabalis) Kabartmasında, Sultanhanı-Kayseri ve Köylütolu Anıtlarında bunu görmek mümkündür.

Geç Hitit Çağı’nın Anadolu arkeolojisi ve sanatındaki önemi Hitit sanatını M.Ö. 700 yıllarına kadar yaşatmış olmasındandır. Malatya, Sakçagözü, Kargamış kabartmalarında başı üzerinde kanatlı güneş kursu olan güneş tanrısı ile tanrı şapkasının tepesinde hilal bulunan kanatlı ay tanrısı betimlemeleri, bu devirde de hala güneş ve ay tanrıları kültünün devam ettiğini gösterir.