ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ GEÇ HİTİT KRALLIĞI
Hititlilerle ilgili ilk görsel bilgim İvriz Kaya Anıtı ile
gerçekleşmiş, Tarih Öğretmenimiz Hüseyin Seçmen’in aktardığı bilgilerle olgunlaşmıştı.
Ardından Ankara Anıtkabir Aslanlı yolda Hititlerin sanat üslubu ile yaptıkları,
kuvvet ve sükuneti temsil eden aslan heykelleri ve Ankara Anadolu Medeniyetleri
Müzesi’ndeki eserleriyle de doruk noktasına çıkmıştı.
Anadolu’da varlığını sürdürmüş uygarlıkların geleceğe bıraktıkları
eserlere bakıldığında, onları genellikle göz alıcı bulmaktayız. Eserlerin
yaratıcılarının, bu süreçte hangi kaygı ile hareket ettiklerini tam olarak bilenmese
de “güzellik” arayışlarının olduğunu rahatlıkla söylenebilir.
Bergama Sunağı, Herakles Lahdi, Truva Eserleri ve daha
niceleri, bizlere estetik kaygısı olan bir sanatçının elinden çıktığı hissini
verir. Hitit eserlerine baktığımızda genellikle aynı incelik hissedilmese de onların
sanatçı kişiliğinin olmadığı anlamına gelmez.
Hitit mimari ve sanat anlayışının geleceğe etkisi o kadar
büyüktür ki, Prof. Dr. Ekrem Akurgal Anadolu’nun Kültür Tarihi adlı kitabında
Selçuklu, Osmanlı külliyeleri ve Topkapı Sarayı’nın Hitit özellikleri
taşıdığını belirtiyor.
Hitit dönemi eserlerine baktığımızda çoğunlukla eserlerin
masif kayaya işlenmiş kabartmalar olduğunu görürüz. Kabartmalar görkemli görülmese
de ayırt edici bir unsur taşır. Basit bir örnek vermemiz gerekirse, gördüğümüz
eserin Hitit dönemine ait olup olmadığını az çok tahmin edebiliriz.
Bu noktada coğrafya belirleyici bir rol oynar. Antik Yunan
eserlerinde mermerin pürüzsüzlüğünü çok sık görürüz. Kullanılan malzeme
yaşanılan coğrafyanın sanatçıya sunduğu bir araçtır. Hititlerin yoğunlukla
kayaları ve toprağı işlemelerinin nedeni, bulundukları bölgenin ona sunduğu
malzemeyi kullanmaları olabilir.
M.Ö. 1200’lerde, başta Frigler olmak üzere, batıdan gelen Ege göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiştir. Başkentleri Boğazköy ile bütün Hitit kentleri yakılıp yıkılmıştır. Hititlerin bu saldırılardan kurtulabilenleri güney ve güney-doğu Torosların dağlık bölgelerine, Tuz Gölü ve Fırat Nehri arasına çekilmişlerdir. Buralarda tekrar örgütlenerek, tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamışlardır.
Asurluların sürekli saldırıları ile Hitit beyliklerinin tarih
sahnesinden silindikleri devir olan M.Ö. 700 yıllarına kadar, Hitit geleneği
devam ettirilmiştir. Bu küçük Hitit beylikleri ya da krallıkları, M.Ö. birinci
binin ilk çeyreğinde; İç Anadolu’nun kuzey- batısında Frig, Doğu Anadolu’da
Urartu, Kuzey Mezopotamya’daki Asur Krallıkları arasında yaşamlarını
sürdürmüşlerdir.
Geç Hitit kentlerinin etrafı güçlendirilmiş surlarla
çevrilmiştir. Bu kentlerdeki ana bölümü oluşturan İdari ve Dinsel işlevli
anıtsal yapılar, yerleşkenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle korunan
bölgeye çekilmiştir. Kentler; sarayları, caddeleri, anıtsal merdivenleri ve
meydanları ile bir bütün olarak planlanmıştır. Saraylar, çoğunlukla bir avlu
çevresine yerleştirilmiş birbirlerini bütünleyen yapılardan oluşmuştur. Hilani
adı verilen bu yapılar; girişi sütunlu, dikdörtgen planlı olup dönemin özgün
mimarlık örneğidir.
Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri de mimari ile
heykeltıraşlığın birlikte uygulanmasıdır. Kentleri çeviren sur duvarlarındaki
kapılar ve saray cepheleri, kabartmalı taş bloklarla kaplanmıştır. Ortostad adı
verilen bu uygulama, günümüzde de bina ve duvar cephelerinde
uygulanmaktadır. Geç Hitit sanatı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki taş
eserlerde görülmektedir. Malatya yakınındaki Aslantepe şehrinin kapısını
süsleyen kabartmalar ve iki aslan heykeli, geleneksel Hititli öğelerini
yansıtmaktadır. Kabartmalardan bir grup üzerinde, Malatya Beyliği Kralı
Sulumeli’nin tanrı ve tanrıçalara içki sunuşu betimlenmiştir.
Kabartmalar üzerinde; Tanrıça Kubaba için yapılan dinsel
törenler, Karkamış Kralı Araras’ın en büyük oğlu Kamanas’ın veliahtlığa
atanması sahneleri, savaş arabaları, Asurlular ile yapılan savaşın zafer
sahneleri, tanrı ve tanrıçalar, karışık varlıklar betimlenmiştir. Bu
kabartmalarda Hitit ve Asur sanat özelliklerinin bir arada kullanıldığı
görülmektedir. Müzede en çok bulunan eser Karkamış ile ilgili olanlardır. Uzun
Duvar, Kral Burcu, Kahramanlar Duvarı ve Su Kapısı olarak adlandırılan
kabartmaları müzede orijinal durumlarına uygun olarak yerleştirilmiştir.
Güney Anadolu’daki en önemli Geç Hitit şehir krallıklarından
biridir Karkamış. Gaziantep'in Suriye sınırında bulunan Antik Karkamış’ın
önemi, Mezopotamya ile Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan yolların kavşak
noktasında bulunmasındandır. Karkamış Antik Kenti, M.Ö. 8000 yılından
başlayarak, Geç Hitit döneminin sonuna kadar kesintisiz büyük bir yerleşim
alanıdır ve dünyanın en önemli kent merkezlerinden biridir. İnsanlığın ve
ilk medeniyetlerin kurulduğu bölgelerin başında Mezopotamya ve Nil vadisinin
geldiğini biliyoruz.
Karkamış antik Kenti tarih içinde Anadolu’dan Mezopotamya ve
Mısıra uzanan yolların çok önemli bir noktasında yer alıyordu. Dünya tarihinde
ilk kez atlı arabaların savaş aracı olarak kullanıldığı bölge Karkamış’tır.
Karkamış çok sık el değiştirmesine rağmen, Geç Hitit döneminde Kraliyet
merkezidir.
Geç Hitit döneminde, Karkamış hangi devletin elinde
bulunuyorsa, o devlete çok büyük ekonomik ve askeri avantajlar sağlıyordu.
Kuzey Suriye üzerindeki ekonomik çıkarların çatışması üzerine, Hititler ile
Mısır arasındaki anlaşmazlık Kadeş Kenti civarında yapılan savaşa neden
olmuştur. M.Ö. 1275’te Mısırlılar ile Hititler arasında yapılan Kadeş
Antlaşması, tarihteki ilk yazılı antlaşmadır. Bu antlaşma yazılı tabletlere
geçmiştir.
Geç Hitit şehir krallıkları kültürünün ortak bir karakteri de
Hitit hiyeroglif yazısıdır. Hitit çivi yazısının kullanılmadığı bu devir
kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer aldığı görülmektedir. Karkamış
kabartmalarının yanı sıra, Anadolu Medeniyetleri Müzesi salonlarında sergilenen
Andaval (Andabalis) Kabartmasında, Sultanhanı-Kayseri ve Köylütolu Anıtlarında
bunu görmek mümkündür.
Geç Hitit Çağı’nın Anadolu arkeolojisi ve sanatındaki önemi
Hitit sanatını M.Ö. 700 yıllarına kadar yaşatmış olmasındandır. Malatya,
Sakçagözü, Kargamış kabartmalarında başı üzerinde kanatlı güneş kursu olan
güneş tanrısı ile tanrı şapkasının tepesinde hilal bulunan kanatlı ay tanrısı
betimlemeleri, bu devirde de hala güneş ve ay tanrıları kültünün devam ettiğini
gösterir.
Yorumlar
Yorum Gönder