BİZANS VE DOĞU ROMA DÖNEMİNDE ANKARA


Anadolu’da Tarih, yeryüzü tanrısı olan Ana Tanrıça ile başlamıştı. Biz O’nu Kybele olarak tanımıştık. Binlerce yıl varlığını koruyan ve etkisini nesillerden nesillere aktaran Ana Tanrıça halkların mayasıydı. O, göklerde değil, yerde insanların yanı başındaydı. Dokundukları, gördükleri, kokladıkları hayranlık duydukları her şeydi. O, sadece insanların değil; toprağın, suyun, çiçeklerin, kuşların ve böceklerin de tanrıçasıydı.

Doğanın ta kendisiydi Ana Tanrıça. Bir ilkçağ çiftçisi evinin bir köşesine koyduğu Tanrıça heykelini izlerken onu görüyordu. Tıpkı bir orta çağ ermişinin aynada kendine bakarken tanrıyı görmesi gibi.
Ankara denilince ilk akla gelenler Ana Tanrıça Kybele ile Friglerin ilk kralı Gordios’un oğlu Midas’tır. Frigli kahinlerce Ankyra’nın kurucusu Midas Tanrı Kral mertebesine konulmuştur.

Frigler ve Frigli rahipler, Midas ve Kybele’ye olan saygılarının kanıtı olarak, Kybele’nin daha önce konakladığı tepeye, bir tapınak yaptılar. Helenistik ve sonrasında yapıldığı düşünülen tapınağın bulunduğu tepe, günümüzde Agustus/Ogüst Tapınağı’nın bulunduğu tepe olup, Hacıbayram Tepesi’dir.

Ankara Hacıbayram Camii ve bitişiğindeki Agustus Tapınağı bizi M.Ö. 7. yüzyıla kadar götürmektedir. Romalı Konsül Manilius M.Ö. 189 yılında, Ankara yakınlarında Galatları/Keltleri yenerek, Galatya’yı Roma topraklarına kattı ve Bergama Krallığı’na bağladı. M.Ö. 25 yılında da Roma’nın ilk imparatoru Agustus tarafından Roma Eyaleti haline getirilen Galatya’nın başkenti olmuştu Ankara. 600 yıl bölgeye hâkim olur ve yönetirler.

Ankara’nın en parlak dönemi Roma’nın Galatya eyaletinin başkenti olmasıyla başlar. Metropolis, yani Anakent unvanını alır. Anakent Ankara askerî açıdan stra­tejik bir öneme sahipti. İlk yıllarda kentin yönetimini Galat prenslerine bıraktılar. Kent Roma döneminde birçok yapılarla donatıldı ve diğer Roma kentlerinde olduğu gibi 12 semte bölündü. İçişlerinde bağımsız ve demokratik olarak, Romalı bir vali ve halk tarafından seçilen meclislerle yönetildi.
Bu dönemde kentin alt yapısı tamamlanmış ve Elmadağ’dan taş borularla su getirilmiştir. Tahıl üretimi, dokumacılık ve hayvancılık alanında büyük gelişmeler sağlanmıştır.

4. yüzyılın ortalarına doğru Hristiyanlığın yayılmasıyla kent, dini bir merkez olup M.S. 314 ve 358 yılları arasında Saint Synode adıyla kurulan Hristiyanlık Meclisinin önemli dini kararları almasında rol oynamıştır.

Diğer taraftan, M.S. 3. yüzyıldan itibaren Perslerin ve Gotların Anadolu’ya akınları sonucunda Doğu Roma-Bizans İmparatorluğu eski gücünü yitirdi. İstilalar sonrasında kentteki yapıların çoğu tahrip oldu ve kıtlık ortaya çıktı. İstilalara karşı koyabilmek için kentin çevresi surlarla çevrildi. Günümüzdeki Ankara Kalesi şekillendi. Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca Ankara, Doğu Roma İmparatorluğu/Bizans sınırları içinde kaldı. 
Bizans döneminde Ankara askeri ve ekonomik açıdan yine önemini korudu. Dokumacılık ve ticaret gelişti. Kent, Bizans İmparatorluğunun ileri yıllarında büyük bir dini merkez durumuna girerek Galatya Başpiskoposluğunun merkezi durumuna geldi
M.S. 615’te Anadolu’yu geçerek Kadıköy’e kadar giden Sasanilerin ya da II. Pers İmparatorluğu askerlerinin M.S 622 de Ankara’yı işgal edip, talan ettiği bilinmektedir. Bundan sonra Ankara tamamen Kale içine çekilmiş, iki kat surlarla çevrili tepenin içinde yaşadığından, kaleyi güçlendirmek için daha önceki dönemlere ait bütün binaları yıkarak, bunların malzemeleri kullanılmıştır. Bu nedenle, Roma ve Bizans dönemine ait yapıların sadece kalıntılarına ulaşılmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GENÇ BAŞKENTİN SOSYAL MERKEZİ YENİŞEHİR

ESKİ ULUS ANKARA'NIN SOSYAL YAŞAM MERKEZİ

CUMHURİYET DÖNEMİNDE ANKARA