12 Nisan 2020 Pazar

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ TUNÇ ÇAĞI


Dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergilenmekte.

Bu sergilenmeyi gördükten sonra üzerinde yaşadığım Anadolu’nun zengin tarihi beni hem şaşırtmış hem de onurlandırmıştı. Üzerinde yaşadığım toprakların arkeolojik tarihini, kısmen de olsa, anlamaya ve anlatmaya karar verdim.

Geç Kalkolitik Çağ’dan Eski Tunç Çağı’na geçiş kesintisiz olmuştur. Bu iki çağ arasında yer alan kasaba ve köylerde; mimarlık eserleri, yerli geleneğe bağlı kalarak gelişmesini sürdürmüştür. Damga mühürler, idol ya da mini putlar, oval ağızlı kâseler, küre gövdeli çömlekler, iri vazolar, dikdörtgen çanaklar, küpler ve testiler yerini almıştır. 

Anadolu, M.Ö. IV. binin sonu, üçüncü binin başlarında, Eski Tunç Çağına girmiştir. Anadolu’da yaşayan insanlar, bakıra kalay katarak tunç elde etmeyi ve bu alaşımdan silah, kap – kacak, süs eşyası üretmeyi başarmışlardır. Anadolu insanı, gereksinmelerini karşılamak üzere; Tunç’un yanı sıra bakır, altın, gümüş ve doğal altın – gümüş alaşımı olan beyaz altından (elektrum) her türlü eşyayı üretmişler, yerleşik düzene geçilebilecek koşulları yaratmışlardır. Böylelikle, sosyal yaşamı da beraberinde getiren ‘’kent’’ olgusunun alt yapısı kurulmuştur.


Anadolu’daki kazılarla ortaya çıkarılan küçüklü büyüklü yerleşim yerleri, Eski Tunç Çağı insanlarının, etrafı surlarla çevrili kentlerde yaşadığını göstermiştir. Bu korunaklı kentlerin sıkışık yapılardan oluştuğu görülmektedir. Geleneksel Anadolu mimarisini temsil eden taş temelli, kerpiç duvarlı evler yapılmıştır. Dörtgen veya düzgün olmayan dikdörtgen odalı olan bu evlerde; ocak, fırın ve sedir vardır. Günümüz Anadolu kasaba ve köylerinde de bu Geleneksel Anadolu Mimarisi sürdürülmektedir.

Kalkolitik Çağda olduğu gibi, ziraatçı ve hayvan yetiştirici olan bu devir insanları, bundan başka iki önemli uğraşı da iyi öğrenmişler ve geliştirmişlerdir. Bunlardan biri ticaret, diğeri maden işçiliğidir. Her türlü madenin işlenmesi gerçekleştirilmiş.  Madencilikte döküm ve dövme teknikleri kullanılmıştır. Anadolu’nun değişik yörelerinde, mezarlara ölü hediyesi olarak bırakılmış durumda ele geçen zengin maden buluntuları vardır. Diğer taraftan, yerleşim alanlarında açığa çıkarılan maden döküm kapları, maden işlemede erişilen ileri düzeye tanıklık etmektedir. Maden işleme sanatı, özellikle ticareti, bu çağda önem kazanmış ve bu sanatın geliştiği büyük atölyeler doğu ve kuzey-doğuda yer almıştır.
Bu oluşum, Asur Ticaret Kolonileri Çağındaki ticaretin gelişmesine yardımcı olmuştur. Eski Tunç Çağındaki Anadolu uygarlığının eriştiği üst düzeye tanıklık eden bir merkez Alacahöyük’tür. Çorum İl’inin 45 km güneyindeki Alaca İlçesi’nin 17 km kuzey-batısında yer almaktadır. Alacahöyük, kalkolitik Çağ’dan günümüze kadar, kesintisiz, yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Dört ‘’Kültür Katı’’ bulunmuş olup, sırasıyla; Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit ve Frig Çağlarından oluşan 15 ‘’Mimari Tabaka’’ saptanmıştır. Alacahöyük’te, Eski Tunç Çağ’ına ait 13 Kral Mezarı bulunmuştur. Yetişkin erkek ve kadınlara ait olan bu mezarlardaki hediyeler ilgi çekicidir.

Benzerlerine diğer bölgelerde rastlanmayan güneş kursları, geyik ve boğa heykelleri, kılıç, balta gibi savaş aletleri, süs eşyaları, altın, gümüş, bakır ve beyaz altından yapılmış eserler ortaya çıkarılmıştır. Buralarda bulunmuş olan bronz heykeller ile bronz üstüne kaplama beyaz altın süslü boğa veya geyik heykelleri ilgi çekicidir. Güneş ve güneş ışınlarının bir arada görüldüğü güneş kursları hayranlık uyandırıcıdır. Güneş kursunun ortasında görülen boğa ve geyik heykelcikleri ile güneşin alt kenarından iki tarafa yükselen boğa boynuzları ile süslü güneş kursları muhteşemdir
Bazı tanrı tipleri ve tanrı sembolleri bu çağda belirmeye başlamıştır. Mısır’da ibadet esnasında kullanılan ve ortasından geçirilmiş madeni çubuklar sarsılınca ses çıkaran saplı kasnak şeklinde bir çalgı olan sistrumlar kullanıldığı görülmektedir. Sistrumların üzerine tüneyen kartal sonraları çok sevilen bir motif olmuştur. Bunlar Asur Ticaret Kolonileri ve Hitit Çağında görülen güneş, geyik ve boğa kültünün ve Ana Tanrıçanın ilk örnekleridir. Eski Tunç Çağındaki çanak – çömlek elde yapılmış, tek renkli ve pek azı da boya ile süslenmiştir. Boyalı kaplar daha çok kırmızı ve açık zemin üzerine koyu renklerle süslüdür. 

Gerek kazıma ve gerekse boya ile süslü kaplarda motifler daima geometriktir. Çanak – çömleğin ana tipleri gaga ağızlı testiler, emzikli çaydanlıklar, siyah perdahlı üzeri yiv ve kabartmalarla geometrik süslü, geniş karınlı çömlekler, tek kulplu kâse ve fincanlar, çift kulplu vazolar, insan yüzlü testilerdir. Eski Tunç Çağında pişmiş topraktan kap şekillerinin basit olmasının nedeni, bu devirde madeni kapların çok artmış olmasındandır. Devrin son evresinde madeni örnekleri taklit ederek yapılan gaga ağızlı testilerin, sepetkulplu çaydanlıkların, keskin köşeli fincanların ve vazoların sayıları çok artmıştır. 
Bu kap şekillerinin birçoğu daha sonraki çağlarda görülen Hitit kap şekillerinin ilk örnekleridir. Orta Anadolu, Eski Tunç Çağı’nın son evresinde Batı Anadolu ile ticaret ilişkileri kurmuştur. Bu çağda Troia bölgesine özgü kap şekilleri, kıymetli madenlerden yapılmış süs eşyaları, İç Anadolu üzerinden Güneydoğu Anadolu’ya uzanan bölgedeki önemli merkezlere ulaşmıştır. Bazılarının gövdeleri üstünde daha küçük kabartmalara ve özellikle aslan ya da leoparlarla birlikte insan tasvirlerine rastlanmaktadır.  Boyutları 5 – 30 cm. arasında değişen bu eserler Bereket Tanrıçasını betimlemektedir. Dişiliği, üremeyi ve bereketi temsil eden Ana Tanrıça birçok yörede ‘’Kibele’’ olarak bilinmektedir.

Kurs vücutlu olan bazı mini putların yanında; tahtlarında oturan, göğüslerini tutan ve doğal bir biçimde betimlenen çıplak kadın heykelcikleri de bulunmuştur. Eski Tunç Çağında da, Neolitik Çağdan beri Anadolu’nun geleneksel mühür biçimi olan damga mühürler kullanılmıştır. Pişmiş topraktan yapılanların yanında taş malzeme de görülür. Maden kullanılmış olmasına karşın çok fazla değildir. Damga mühürlerin bu çağda boyları ve motifleri küçülmüştür. Mühür yüzleri dışbükey olup, Üzerlerine geometrik desenler çizilerek yapılmıştır.



Bu dönemde Anadolu’da eğirme ve dokumacılığın çok ilerlediğini gösteren buluntular ise, genellikle süslü olan ağırşaklar, tezgâh ağırlıkları ve kirmenlerdi. Doğu, Orta ve Batı Anadolu kültürleri yerel özellikleri içinde gelişmiş Anadolu medeniyetlerdir. Dış etkiler, birbirleriyle olan ilişkiler ve göçler, bu medeniyetlerin yerel özelliklerini değiştirmemiştir. Anadolu’nun en önemli özelliği de tarihi boyunca yerli özelliğini korumuş olmasındadır.