17 Mayıs 2020 Pazar

ANKARA HAMAMÖNÜ


Altındağ Belediyesi 2007 yılında Ankara’nın kent kimliğini tekrar ortaya çıkaracak çok önemli bir projeyi başlattı. Kaynaklarını en etkili kullanan kamu kuruluşu olarak, yerel yönetim alanında bir ilki gerçekleştirdi. Türkiye’nin en büyük ve en önemli yenileme çalışmalarından biri olan Ulucanlar Cezaevi’nin müze ve kültür merkezine dönüşümünü gerçekleştirdi.

Ankara Kale Festivali ev sahipliğini üstlendi. Bölge sakinlerinin sağlıklı ve sanatsal bir kentsel çevrede yaşam kalitesini yükseltme bilinci ile hareket eden Altındağ belediyesi kültür ve inanç turizmini de geliştirmeyi amaçladı. Bu amaçla Hamamönü’ndeki eski Ankara Evleri yeniden tasarımlandı, kurgulandı ve yenilendi. Bu çalışmalardan en önemlilerden biri de 2010 yılında programa alınan ve 5 ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirilen ‘’Sanat Sokağı Projesi’’ olmuştur.

Bu proje ile hem Ankara’nın turizm çehresi değişmiş hem de üniversite belediye iş birliğinin güzel bir uygulaması olmuştur. Hamamönü’nde tamamlanan Ankara Evleri ve sanat Sokağı 2011 yılının Avrupalı Seçkin Turist Destinasyonu seçilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Avrupa Komisyonu tarafından ödüle layık görülmüştür. ‘'Hamamönü Kentsel Tasarım ve Sağlıklaştırma Destinasyonu’’ projesi ile Hamamönü, eski tarihi önemine tekrar kavuşmuştur.

Bu kapsamda, Hamamönü’nde bulunan Mehmet Akif Ersoy Anıtı ve Müzesi, Taceddin Dergâhı, Tarihi Konaklar ve Ankara Evleri yenilenmiştir. Altındağ Belediyesi ve Hacettepe Üniversitesi arasında imzalanan protokol uyarınca Hamamönü’nde inşa edilen Sanat Sokağı, ‘’Sanat Merkezi’’ olarak kullanılmak üzere restore edilen geleneksel Ankara Evlerinden oluşmaktadır.

Sanat Sokağında bulunan 22 tarihi Ankara evi aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Proje 5 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Dört ayrı cephesi bulunan sanat sokağını 4 ayrı sokak çevrelemektedir. Kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatları ile uğraşan sanatçılara tahsis edilen konaklar Ankara’ya yepyeni bir soluk getirmektedir. Günümüzde tarihi ve kültürel yapıların korunması insanlık tarihi için önemli konulardan birisidir. Bunların korunması ve restore edilebilmeleri için çalışmaların yapılması ve sayısal bir kültürel miras arşivinin oluşturulması gerekmektedir. Hamamönü’nde daha önce böyle bir çalışma gerçekleştirilmemiştir.

Son yıllarda yapılan hedef çalışmaları ile eski önemine kavuşan Hamamönü, birçok yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. Ankara’nın birçok semtinden gelen sanatçıların buluştuğu ve yeteneklerini sergiledikleri bir ‘Sanat Sokağı’’ ortaya çıkmış. Yenilenen ve sanatçıların hizmetine verilen 22 Ankara Evi’nin alt katları sergi ve satış salonu olarak düzenlenirken, üst katları da atölye olarak kullanıma sunulmuş. Atölyelerde dokumadan işleme sanatlarına, bakırcılıktan ağaç işlerine, suluboyadan yağlıboya resme, taş süslemeden hat, tezhip, minyatür, çini, kâğıt kesme ve ebru gibi sanatlarda ustalaşmış sanatçılara ağırlanmaktadır. 

Birçoğu Orta Asya ve Uzak Doğu kökenli olup Osmanlı Sarayı tarafından çok önemsendiği için yok olmaktan kurtulan geleneksel sanatlar bugün de önemini koruyor. Özellikle “ebru sanatı” ilgi çekmenin ötesinde binlerce kişi tarafından öğreniliyor. Sanat Sokağı’nda da ebru sanatını yaşatmaya çalışan çok sayıda sanatçı bulunuyor. Tarihi kaynaklara göre Türkmenistan’da ortaya çıktığı bilinen “ebru “nün, Türklerin en eski süsleme sanatı olduğu ve birçok çeşidi bulunduğunu biliniyor. “Ebru yapımında yapay hiçbir madde kullanılmıyor. Boyalar bile topraktan elde ediliyor. Bu kurallara uyulduğunda gerçek anlamda ebru yapılmış oluyor.

Kitap süsleme sanatlarından biri olan tezhip, bugün kitap süslemenin çok ötesinde bir amaca hizmet ediyor. Kitap süsleme anlayışının kaybolmasıyla birlikte tabloların içine giren, farklı objelerin üzerinde çalışılan tezhip, tarihin sayfalarından çıkıp günümüz modern dünyasında yerini alıyor. Sanat Sokağı’nda şu an 7 sanatçı tarafından icra edilen tezhip sanatı, yeni sanatçılarını da yetiştiriyor.

Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan çini sanatı, bugün yeniden hayat bulan geleneksel sanatlar arasındaki yerini almış. Şekil verilen çamurun boyanması tekniği olarak da adlandırılabilecek Çini’nin hassas bir çalışmanın ürünüdür. Günümüzde bu sanat çok farklı dekoratif ürünlere uygulanıyor. Yüzlerce yıl önce ortaya çıkmış kâğıt kesme sanatı katı ise pek bilinmiyor ve yapan kişi sayısı da çok az. İnsanlar bu sanatı da öğrenmeli, çok güzel eserler yapılabildiğini görmeli” diyor bu konuda çalışan sanatçılar.

Kat kelimesi Arapça kesme anlamına gelir. Kat’ı, düz bir kâğıt veya deri oyularak yapılır. Oyulan kısmın başka bir yere yapıştırılması ‘erkek oyma’, oyulan kısmın boş bırakılması ‘dişi oyma ’dır. Cilt kapaklarında, kıt’alarda ve el yazması eserlerde sıkça görülür. En parlak dönemini Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşayan bu sanatla uğraşan kişilere ‘Katı’an’ denmektedir. Büyük sabır ve emek isteyen bir sanattır. Katı’ sanatı, hat, cilt ve tezhip sanatları içinde çok önemli bir yere sahiptir. Katı sanatında geleneksel çizgilerin korunmasına rağmen, diğer süsleme sanatlarına göre daha fazla hayal gücüyle şekillenmektedir.

Sanat Sokağı yayalar için düzenlenmiş. Taşıt trafiği yok.  Sanat Sokağı Ankara Evleri’nden bazılarını gezme fırsatım oldu. Girişinde Sergi Salonu yazmakta olan evlerden birine girdim. Civardaki İlkokullardan birindeki öğrencilerin yıl içindeki sanatsal çalışmaları sergilenmiş. Böylelikle, ilkokuldan itibaren çocukların sanatla haşır neşir olmaları ve sanatı sevmeleri, sevdirmeleri amaçlanmış. Sergi salonundan çıkıyorum. Hayranlıkla seyrettiğim Ankara Evleri’nin fotoğraflarını çekerken, bir başka Ankara Evi’ne giriyorum. Resim Öğretmeni olduğunu öğrendiğim bir hanım, suluboya resimler yapmaktaydı. Resimlerden bir İstanbul Kız Kulesi idi ve çok canlı ve renkli olmuştu. Fotoğrafını çekmeme izin verdi. Kolaylıklar ve iyi satışlar dileyerek yanından ayrıldım.

Fotoğraflar çekerek ilerlerken bir başka Ankara Evi dikkatimi çekti ve içeri girdim. Alt katta, sergi ve satış salonu durumundaki mekânda bir hanım hat sanatı üzerine çalışıyordu. Yaptığımız sohbette, Hat Sanatının geliştirilmesi gereğini özenle vurguladı. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Hat Koleksiyonu’nu anımsadım.

Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu’nda, 14. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıla kadar uzanan dönemde, ünlü hattatlar tarafından hazırlanmış Kur’an-ı Kerim nüshaları ve dua kitapları, Kıta’lar, murakka, levha ve hilyeler, tuğralı ferman ve beratlar, ayrıca hattatların yazı yazarken kullandıkları araçlar yer alıyor.  Anımsadığım bu bilgileri paylaştıktan sonra üst kattaki atölye bölümüne çıktım. Atölyede de üç hanım hat sanatı üzerine çalışmalarını sürdürüyorlardı. Kendileriyle de kısa bir sohbetten sonra kolaylıklar dileyerek ayrıldım.