ANKARA HAMAMÖNÜ
Altındağ Belediyesi 2007 yılında Ankara’nın kent
kimliğini tekrar ortaya çıkaracak çok önemli bir projeyi başlattı. Kaynaklarını
en etkili kullanan kamu kuruluşu olarak, yerel yönetim alanında bir ilki
gerçekleştirdi. Türkiye’nin en büyük ve en önemli yenileme çalışmalarından biri
olan Ulucanlar Cezaevi’nin müze ve kültür merkezine dönüşümünü gerçekleştirdi.
Ankara Kale Festivali ev sahipliğini üstlendi. Bölge
sakinlerinin sağlıklı ve sanatsal bir kentsel çevrede yaşam kalitesini
yükseltme bilinci ile hareket eden Altındağ belediyesi kültür ve inanç
turizmini de geliştirmeyi amaçladı. Bu amaçla Hamamönü’ndeki eski Ankara Evleri
yeniden tasarımlandı, kurgulandı ve yenilendi. Bu çalışmalardan en önemlilerden
biri de 2010 yılında programa alınan ve 5 ay gibi kısa bir sürede
gerçekleştirilen ‘’Sanat Sokağı Projesi’’ olmuştur.
Bu proje ile hem Ankara’nın turizm çehresi değişmiş
hem de üniversite belediye iş birliğinin güzel bir uygulaması olmuştur.
Hamamönü’nde tamamlanan Ankara Evleri ve sanat Sokağı 2011 yılının Avrupalı
Seçkin Turist Destinasyonu seçilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Avrupa
Komisyonu tarafından ödüle layık görülmüştür. ‘'Hamamönü Kentsel Tasarım ve
Sağlıklaştırma Destinasyonu’’ projesi ile Hamamönü, eski tarihi önemine tekrar
kavuşmuştur.
Bu kapsamda, Hamamönü’nde bulunan Mehmet Akif Ersoy
Anıtı ve Müzesi, Taceddin Dergâhı, Tarihi Konaklar ve Ankara Evleri
yenilenmiştir. Altındağ Belediyesi ve Hacettepe Üniversitesi arasında imzalanan
protokol uyarınca Hamamönü’nde inşa edilen Sanat Sokağı, ‘’Sanat Merkezi’’
olarak kullanılmak üzere restore edilen geleneksel Ankara Evlerinden
oluşmaktadır.
Sanat Sokağında bulunan 22 tarihi Ankara evi aslına
uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Proje 5 ay gibi kısa bir sürede
tamamlanmıştır. Dört ayrı cephesi bulunan sanat sokağını 4 ayrı sokak
çevrelemektedir. Kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatları ile uğraşan
sanatçılara tahsis edilen konaklar Ankara’ya yepyeni bir soluk getirmektedir.
Günümüzde tarihi ve kültürel yapıların korunması insanlık tarihi için önemli
konulardan birisidir. Bunların korunması ve restore edilebilmeleri için
çalışmaların yapılması ve sayısal bir kültürel miras arşivinin oluşturulması
gerekmektedir. Hamamönü’nde daha önce böyle bir çalışma gerçekleştirilmemiştir.
Son yıllarda yapılan hedef çalışmaları
ile eski önemine kavuşan Hamamönü, birçok yerli ve yabancı turisti
ağırlamaktadır. Ankara’nın birçok semtinden gelen sanatçıların buluştuğu ve
yeteneklerini sergiledikleri bir ‘Sanat Sokağı’’ ortaya çıkmış. Yenilenen ve
sanatçıların hizmetine verilen 22 Ankara Evi’nin alt katları sergi ve satış
salonu olarak düzenlenirken, üst katları da atölye olarak kullanıma sunulmuş.
Atölyelerde dokumadan işleme sanatlarına, bakırcılıktan ağaç işlerine,
suluboyadan yağlıboya resme, taş süslemeden hat, tezhip, minyatür, çini, kâğıt
kesme ve ebru gibi sanatlarda ustalaşmış sanatçılara ağırlanmaktadır.
Birçoğu Orta Asya ve Uzak Doğu kökenli olup Osmanlı
Sarayı tarafından çok önemsendiği için yok olmaktan kurtulan geleneksel
sanatlar bugün de önemini koruyor. Özellikle “ebru sanatı” ilgi çekmenin
ötesinde binlerce kişi tarafından öğreniliyor. Sanat Sokağı’nda da ebru
sanatını yaşatmaya çalışan çok sayıda sanatçı bulunuyor. Tarihi kaynaklara göre
Türkmenistan’da ortaya çıktığı bilinen “ebru “nün, Türklerin en eski süsleme
sanatı olduğu ve birçok çeşidi bulunduğunu biliniyor. “Ebru yapımında yapay
hiçbir madde kullanılmıyor. Boyalar bile topraktan elde ediliyor. Bu kurallara
uyulduğunda gerçek anlamda ebru yapılmış oluyor.
Kitap süsleme sanatlarından biri olan tezhip, bugün
kitap süslemenin çok ötesinde bir amaca hizmet ediyor. Kitap süsleme
anlayışının kaybolmasıyla birlikte tabloların içine giren, farklı objelerin
üzerinde çalışılan tezhip, tarihin sayfalarından çıkıp günümüz modern dünyasında
yerini alıyor. Sanat Sokağı’nda şu an 7 sanatçı tarafından icra edilen tezhip
sanatı, yeni sanatçılarını da yetiştiriyor.
Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan çini sanatı,
bugün yeniden hayat bulan geleneksel sanatlar arasındaki yerini almış. Şekil
verilen çamurun boyanması tekniği olarak da adlandırılabilecek Çini’nin hassas
bir çalışmanın ürünüdür. Günümüzde bu sanat çok farklı dekoratif ürünlere
uygulanıyor. Yüzlerce yıl önce ortaya çıkmış kâğıt kesme sanatı katı ise pek
bilinmiyor ve yapan kişi sayısı da çok az. İnsanlar bu sanatı da öğrenmeli, çok
güzel eserler yapılabildiğini görmeli” diyor bu konuda çalışan sanatçılar.
Kat kelimesi Arapça kesme anlamına gelir. Kat’ı, düz
bir kâğıt veya deri oyularak yapılır. Oyulan kısmın başka bir yere yapıştırılması
‘erkek oyma’, oyulan kısmın boş bırakılması ‘dişi oyma ’dır. Cilt kapaklarında,
kıt’alarda ve el yazması eserlerde sıkça görülür. En parlak dönemini Kanuni
Sultan Süleyman devrinde yaşayan bu sanatla uğraşan kişilere ‘Katı’an’
denmektedir. Büyük sabır ve emek isteyen bir sanattır. Katı’ sanatı, hat, cilt
ve tezhip sanatları içinde çok önemli bir yere sahiptir. Katı sanatında
geleneksel çizgilerin korunmasına rağmen, diğer süsleme sanatlarına göre daha
fazla hayal gücüyle şekillenmektedir.
Sanat Sokağı yayalar için düzenlenmiş. Taşıt trafiği
yok. Sanat Sokağı Ankara Evleri’nden bazılarını gezme fırsatım oldu.
Girişinde Sergi Salonu yazmakta olan evlerden birine girdim. Civardaki
İlkokullardan birindeki öğrencilerin yıl içindeki sanatsal çalışmaları
sergilenmiş. Böylelikle, ilkokuldan itibaren çocukların sanatla haşır neşir
olmaları ve sanatı sevmeleri, sevdirmeleri amaçlanmış. Sergi salonundan
çıkıyorum. Hayranlıkla seyrettiğim Ankara Evleri’nin fotoğraflarını çekerken,
bir başka Ankara Evi’ne giriyorum. Resim Öğretmeni olduğunu öğrendiğim bir
hanım, suluboya resimler yapmaktaydı. Resimlerden bir İstanbul Kız Kulesi idi
ve çok canlı ve renkli olmuştu. Fotoğrafını çekmeme izin verdi. Kolaylıklar ve
iyi satışlar dileyerek yanından ayrıldım.
Fotoğraflar çekerek ilerlerken bir başka Ankara Evi
dikkatimi çekti ve içeri girdim. Alt katta, sergi ve satış salonu durumundaki
mekânda bir hanım hat sanatı üzerine çalışıyordu. Yaptığımız sohbette, Hat
Sanatının geliştirilmesi gereğini özenle vurguladı. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki
Hat Koleksiyonu’nu anımsadım.
Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Kitap Sanatları ve
Hat Koleksiyonu’nda, 14. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıla kadar uzanan dönemde,
ünlü hattatlar tarafından hazırlanmış Kur’an-ı Kerim nüshaları ve dua
kitapları, Kıta’lar, murakka, levha ve hilyeler, tuğralı ferman ve beratlar,
ayrıca hattatların yazı yazarken kullandıkları araçlar yer alıyor.
Anımsadığım bu bilgileri paylaştıktan sonra üst kattaki atölye bölümüne çıktım.
Atölyede de üç hanım hat sanatı üzerine çalışmalarını sürdürüyorlardı.
Kendileriyle de kısa bir sohbetten sonra kolaylıklar dileyerek ayrıldım.
Yorumlar
Yorum Gönder