BAŞKENT ANKARA
Ankara… Ankara… Güzel Ankara!
Seni görmek ister her bahtı kara,
Senden yardım umar her düşen dara.
Yetersin onlara güzel Ankara.
Dizeleriyle tanımıştım sanal olarak Ankara’yı. 1963 yılında
Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne geldiğimde gerçek Ankara ile
karşılaştım. 1969 yılına kadar öğrenci olarak kaldım Ankara'da. Yüksek Öğretmen
Okulu Hazırlık Lisesi'ni, Ankara Atatürk Lisesi'nde Konuk okul olarak
bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Fizik bölümünde 5
yıl lisans öğrencisi olarak bulundum.
Bir yıl gecikme ile okullar bitti ve 1969-1970 öğretim
yılında Isparta'da, Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu'nda, Matematik-Fizik
öğretmeni olarak göreve başladım. 1972 yılı Ocak ayında, görülen lüzum üzerine
bakanlık emrine alınmamla birlikte, tekrar Ankara’ya döndüm. 57 yıl daha Ankaralı olarak yaşadım. Ankara’yı tanımak ve tanıtmak boynumun borcudur diye düşündüm. Haydi, başlayalım öyleyse…Ankara, Türk gezginlerle birlikte, Ankaralı olanların da
biraz ihmal ettiği bir başkent. Buna karşılık yabancı gezginlerin daha iyi
tanıdığı bir kent olgusu karşımıza çıkıyor. Ben de gezgin olarak Ankara'ya
geldiğimde tanımaya başladım bu kadim kenti.
Tarihi M.Ö 4000 yıllarına kadar uzanan Ankara, Cumhuriyetin
kurulmasıyla birlikte ülkemizin başkenti olur. Sahip olduğu manevi coğrafyanın
üzerine inşa edilerek bu günkü görünümüne ulaşır. Coğrafi olarak Türkiye'nin
merkezine yakın bir konumda bulunur ve Batı Karadeniz Bölgesi'nde kalan kuzey
kesimleri hariç, büyük bölümü İç Anadolu Bölgesi'nde yer alır. Yüzölçümü olarak
ülkenin üçüncü büyük ilidir. Bolu, Çankırı, Kırıkkale, Kırşehir, Aksaray,
Konya, Eskişehir illeri ile çevrilidir.
Ankara'nın başkent olarak ilan edilmesinin ardından şehir
hızla gelişmiş ve buna paralel olarak da günümüzde Türkiye'nin, 6 milyona
yaklaşan nüfusuyla, ikinci en kalabalık ili olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin
ilk yıllarında ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan ilin topraklarının
yarısı hâlâ tarım amaçlı kullanılmasına rağmen, nüfusunun sadece %3'ü köylerde,
%70'i ise il merkezinde yaşar.
Ekonomik etkinlik büyük oranda ticaret ve sanayiye dayalıdır,
tarım ve hayvancılığın ağırlığı ise giderek azalmaktadır. Ankara ve civarındaki
gerek kamu sektörü gerek özel sektör yatırımları, başka illerden büyük bir
nüfus göçünü teşvik etmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze, nüfusu ülke
nüfusunun iki katı hızda artmıştır.
Nüfusun yaklaşık dörtte üçü hizmet sektörü olarak
tanımlanabilecek memuriyet, ulaşım-haberleşme ve ticaret benzeri işlerde,
dörtte biri sanayide, %2'si ise tarım alanında çalışır. Sanayi, özellikle
tekstil, gıda ve inşaat sektörlerinde yoğunlaşmıştır.
Günümüzde ise en çok savunma, metal ve motor sektörlerinde
yatırım yapılmaktadır. Türkiye'nin en çok sayıda üniversiteye sahip ili olan
Ankara'da ayrıca, üniversite diplomalı kişi oranı ülke ortalamasının iki
katıdır. Bu eğitimli nüfus, teknoloji ağırlıklı yatırımların gereksinim duyduğu
iş gücünü oluşturur.
İlin ulaşım altyapısı başkent eksenlidir; buradan otoyollar, demiryolu
ve hava yoluyla Türkiye'nin diğer şehirlerine ulaşılır. İlin Batı Karadeniz
Bölgesi'nde yer alan kuzey kesimleri haricindeki büyük kısmı İç Anadolu
Bölgesi’nde yer alır ve kara iklimine sahiptir. Şehirler dışındaki il
topraklarının büyük kısmı tahıl tarlalarıyla kaplı platolardan oluşur. İlin
çeşitli yerlerindeki doğal güzellikler korumaya alınmış, dinlenme ve eğlence
amaçlı kullanıma sunulmuştur. İlin adını taşıyan tavşanı, keçisi ve kedisi
dünya çapında bilinir, armudu, çiğdemi, yerel yemeklerden Ankara tavası ve
Kızılcahamam'ın maden suları ise ülke çapında tanınır.
Ankara ve çevresi tarih öncesi çağlardan itibaren sürekli
olarak yerleşim görmüştür. Ankara'nın bilinen tarihi Paleolitik Çağa kadar
uzanmaktadır. Bu döneme ait çeşitli eserlere Gâvurkale, Ergani, Lodumlu ve
Maltepe'de rastlanmıştır. Kent merkezindeki ilk yerleşmenin Ankara Kalesi'nin
bulunduğu bölge olduğu tahmin edilmektedir. İlkçağ kentleri için zorunlu olan
üç koşul Ankara'da mevcuttu. Güvenlik açısından ulaşılması zor olan sarp
kayalıklı tepe, gıda gereksinimi için Çubuk Ovası ve su için de Hatip Çayı.
Ankara il sahası tarih öncesinden günümüze dek pek çok
medeniyeti barındırmıştır. Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler,
Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve nihayet Türkiye
Cumhuriyeti, il topraklarını kontrolleri altında tutmuştur. Türkiye
Cumhuriyeti'nin başkenti olan Ankara şehri ve Frigyalı ların başkenti Gordion,
il sınırları içinde yer alır.
Yıldırım Bayezid'in Timurlenk'e yenik düştüğü Ankara
Muharebesi Çubuk yakınlarında ve Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktası olan Sakarya
Muharebesi Polatlı yakınlarında yapılmıştır. 1402’de yapılan Ankara savaşı
ve 1403’te Timur’un Ankara’yı terk edişinden sonra, Bayezıd’ın beş oğlundan
dördü arasında uzun bir süre taht kavgaları sebebiyle, Ankara şehzadeler
arasında el değiştirmiştir.
11 yıl süren ve Fetret Devri olarak bilinen siyasi
karışıklıklar nedeniyle Ankara ekonomisinin gelişmesi durmuş, üretim azalmış,
bölgeler arası ticaret zayıflamış ve nüfus artışı durmuştur. Fetret Devri’nden
sonra Osmanlı hâkimiyeti devam etmiştir. 16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonlarına
kadar, önceleri sancak sonraları ise eyalet merkezi olarak bölgenin yönetiminde
önemli bir yer tutmuştur.
27 Aralık 1919 yılında Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelmesiyle
kentin geleceği değişti. Kurtuluş Savaşı sürecinde, 23 Nisan 1920'de, Büyük
Millet Meclisi açıldı. 13 Ekim 1923' de Ankara başkent ilan edildi ve 29 Ekim
1923’te de Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara
bozkırın ortasında çorak, bakımsız, sıtmalı bir kasaba görünüşlü kentti.
Yaklaşık nüfusu 30. 000 dolaylarındaydı. Ankara aradan geçen 100 yıl sonrasında
hızla gelişerek modem ve çağdaş bir kent olmuştur.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sil