17 Nisan 2020 Cuma

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ HİTİT İMPARATORLUK ÇAĞI


Yazılı metinlere göre; Asur Koloni Çağı’nın son safhalarında, Hititler Anadolu’da şehir beylikleri halinde yaşamaktaydılar. Şehir beylikleri halinde yaşayan Hititlerin birleşmesiyle, Anadolu’nun merkezi sistemle idare edilen ilk devleti kurulmuştur.  Eski Asurlu Kolonileri kuranların Anadolu’yu terk etmesinden bir süre sonra, Hitit devletinin başarılı krallarından biri olan I. Hattuşili, devletin başkentini Kaniş ’ten Hattuşa’ya, bu günkü Boğazköy’e taşımıştır.

Ülke içindeki politik çekişmeler nedeniyle zayıflayan Eski Hitit Krallığı İ. Ö. II. binin ikinci yarısında, yeniden kuvvetlenmiş ve bir imparatorluk haline gelmiştir. Mısır’la Babil’in yanında, Ön Asya’nın üçüncü büyük politik gücünü oluşturmuştur. Eski Hitit Krallığı olarak anılan dönemde sanat, başta Boğazköy olmak üzere; Anadolu geleneğine bağlı olarak Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük gibi yerlerde yeşermiştir.


Seramikte teknik ve form, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda yaratılmış olan kurallara uygun olarak devam eder. Çok sevilen törensel içki kaplarının ya da ritonların, bu dönemde de Boğazköy ve İnandık boğalarında olduğu gibi daha büyük boyda yapılarak kullanıldığı görülür. Koloni Çağı’ndan da tanıdığımız kabartmalı vazo yapma geleneği, Eski Hitit döneminde devam etmiştir.

Bu çağa ait olarak ele geçen kabartmalı vazolara daha önceki dönemlerde rastlanılmamıştır. Kabartmalı motiflerin frizler halinde üzerine yerleştirildiği İnandık vazosu, bu tipin en iyi örneklerindendir. Devrin seramik formları arasında büyük boy banyo kapları, matara biçiminde kaplar, süzgeçli kaplar, çanak içindeki tanrıçalı kült kabı özellik gösteren türlerdendir.

Bu dönemin maden sanatını temsil eden örneklerden ikisi; Boğazköy’de bulunan altından yapılmış, oturan tanrıça biçimli kolye tanesi ile Dövlek’te bulunmuş tunç tanrı heykelciğidir. Eski Hitit dönemi sanatında tunçtan yapılan heykelciklerde tanrılar betimlenmektedir. Bunların mabetlerde saklandıkları ve koruyucu nitelikte oldukları yazılı belgelerden bilinmekte olup, Hitit İmparatorluk Çağında en yüksek seviyeye ulaşmıştır. 

Hitit sanat eserleri sadece Hitit çekirdek bölgesinde değil, Hititlerin egemenliği altına girmiş ya da Hitit politik gücünden etkilenmiş olan çeşitli Ön Asya şehirlerinde de ele geçmiştir. M. Ö. 1400’lerde başlayan Hitit İmparatorluk dönemi sanatı, kesintisiz olarak M. Ö. 1200’lerde Hititlerin politik güçlerini kaybedişlerine kadar Özgün Hititli eserler vermiştir. Hitit tasvir sanatında; Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın geç evresinde başlayıp, M. Ö. 1200’lü yıllara kadar devamlı olarak dinsel ve kraliyet olayları işlemiştir.

Günlük işlerin resmedildiği olaylar bile dinsel törenlerin betimlemeleri içinde yer alır. Çünkü Hitit sanatı bir dini ve kraliyet sanatıdır. Boğazköy’deki Hitit mabetleri, plan ve yapı tekniği bakımından ortak özellikler gösterir. Hepsinde büyük bir avlu, çevresinde sıralanmış revaklar ve odalar vardır. Tanrı heykeli kutsal mekândadır. Bu Hitit mabedi, bütün personeli ile büyük bir organizasyonun merkezidir. 

Şehir surunun çeşitli kapıları olup bunlar sfenksler, tanrı kabartması, İnsan ya da hayvan bölümünün üst bölümü: genellikle mimaride dekoratif öğe olarak kullanılmıştır. Kral kapısında Savaş Tanrısı kabartması görülür. Savaş Tanrısı o denli yüksek kabartma olarak yapılmıştır ki eser, heykel görünümündedir. Hitit tasvir sanatında, taş eserlerden oluşan bir grup da dik duran taş sırası, İnsan ya da hayvan bölümünün üst bölümleridir.

Mimaride kullanılan bu taşların tasvirli olanlarına en güzel örnek Alacahöyük’te bulunanlardır. Bu çağda büyük heykellerin, üst bölümleri yapılan aslan ve benzeri hayvanların yanında, aynı üsluba göre yapılan altın, fildişi, tunç ve taştan yapılmış küçük tanrı heykelcikleri ve kabartmaları da önemli bir yer tutmaktadır. Hititli tanrıları temsil eden bu eserler, iri badem göz, çatma kaş, iri-kemerli burun ve gülümseyen dudaklarla ifade edilmişlerdir. Kabartmalarda ise, baş ve ayaklar profilden, gövde cepheden işlenmiş olup bunlar saf Hititli özelliklerdir.

Eski Hitit’in mühür geleneği bu çağda da devam etmiş, bunun yanı sıra yüzük ve düğme mühürler de kullanılmaya başlamıştır. Damga mühür şekillerinde, betimlemelerinde büyük gelişme olmuştur. Bu sanat dalına ait örneklerin üstünde çivi yazısı ile hiyeroglifin de varlığı bu yazının okunmasına yardımcı olmuştur.

İmparatorluk Çağı’nda, kap şekillerinin azaldığı ve teknikte bir gerileme olduğu görülür. Ancak dini işlevi olanların yapımına özen gösterilmiştir. Fırtına Tanrısının iki boğasını betimleyen heykel şeklindeki kaplar, kutsal mekânın betimlendiği kap, dinsel içerikli önemli örneklerdir.

Boğazköy’de bulunan yazılı belgelerden biri, Hititlerle Mısırlılar arasındaki Kadeş savaşından sonra yapılan ve Anadolu’nun bilinen ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşmasıdır. Aslı gümüş bir tablete yazılan Kadeş Antlaşmasının çivi yazılı pişmiş toprak kopyasının parçaları önemli belgeler arasındadır.

Diğer önemli belge ise 1986 yılında Boğazköy kazılarında bulunup, Anadolu Medeniyetleri müzesinde sergilenen 23,5 x 34,5 cm. ölçülerindeki çivi yazılı bronz tablet olup, metin sınır düzenlemesi ile ilgilidir. Bu eser, Anadolu’da şimdiye kadar bulunan tek tunç tablettir.