ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ HİTİT İMPARATORLUK ÇAĞI
Yazılı metinlere göre; Asur Koloni Çağı’nın son safhalarında,
Hititler Anadolu’da şehir beylikleri halinde yaşamaktaydılar. Şehir beylikleri
halinde yaşayan Hititlerin birleşmesiyle, Anadolu’nun merkezi sistemle
idare edilen ilk devleti kurulmuştur. Eski Asurlu Kolonileri kuranların
Anadolu’yu terk etmesinden bir süre sonra, Hitit devletinin başarılı
krallarından biri olan I. Hattuşili, devletin başkentini Kaniş ’ten Hattuşa’ya,
bu günkü Boğazköy’e taşımıştır.
Ülke içindeki politik çekişmeler nedeniyle zayıflayan Eski
Hitit Krallığı İ. Ö. II. binin ikinci yarısında, yeniden kuvvetlenmiş ve bir
imparatorluk haline gelmiştir. Mısır’la Babil’in yanında, Ön Asya’nın üçüncü
büyük politik gücünü oluşturmuştur. Eski Hitit Krallığı olarak anılan dönemde
sanat, başta Boğazköy olmak üzere; Anadolu geleneğine bağlı olarak Alacahöyük,
Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük gibi yerlerde yeşermiştir.
Seramikte teknik ve form, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda
yaratılmış olan kurallara uygun olarak devam eder. Çok sevilen törensel içki
kaplarının ya da ritonların, bu dönemde de Boğazköy ve İnandık boğalarında
olduğu gibi daha büyük boyda yapılarak kullanıldığı görülür. Koloni Çağı’ndan
da tanıdığımız kabartmalı vazo yapma geleneği, Eski Hitit döneminde devam
etmiştir.
Bu çağa ait olarak ele geçen kabartmalı vazolara daha önceki
dönemlerde rastlanılmamıştır. Kabartmalı motiflerin frizler halinde üzerine
yerleştirildiği İnandık vazosu, bu tipin en iyi örneklerindendir. Devrin
seramik formları arasında büyük boy banyo kapları, matara biçiminde kaplar,
süzgeçli kaplar, çanak içindeki tanrıçalı kült kabı özellik gösteren
türlerdendir.
Bu dönemin maden sanatını temsil eden örneklerden ikisi;
Boğazköy’de bulunan altından yapılmış, oturan tanrıça biçimli kolye tanesi ile
Dövlek’te bulunmuş tunç tanrı heykelciğidir. Eski Hitit dönemi sanatında
tunçtan yapılan heykelciklerde tanrılar betimlenmektedir. Bunların mabetlerde
saklandıkları ve koruyucu nitelikte oldukları yazılı belgelerden bilinmekte
olup, Hitit İmparatorluk Çağında en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
Hitit sanat eserleri sadece Hitit çekirdek bölgesinde değil,
Hititlerin egemenliği altına girmiş ya da Hitit politik gücünden etkilenmiş
olan çeşitli Ön Asya şehirlerinde de ele geçmiştir. M. Ö. 1400’lerde başlayan
Hitit İmparatorluk dönemi sanatı, kesintisiz olarak M. Ö. 1200’lerde Hititlerin
politik güçlerini kaybedişlerine kadar Özgün Hititli eserler vermiştir. Hitit
tasvir sanatında; Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın geç evresinde başlayıp, M.
Ö. 1200’lü yıllara kadar devamlı olarak dinsel ve kraliyet olayları işlemiştir.
Günlük işlerin resmedildiği olaylar bile dinsel törenlerin
betimlemeleri içinde yer alır. Çünkü Hitit sanatı bir dini ve kraliyet
sanatıdır. Boğazköy’deki Hitit mabetleri, plan ve yapı tekniği bakımından ortak
özellikler gösterir. Hepsinde büyük bir avlu, çevresinde sıralanmış revaklar ve
odalar vardır. Tanrı heykeli kutsal mekândadır. Bu Hitit mabedi, bütün
personeli ile büyük bir organizasyonun merkezidir.
Şehir surunun çeşitli kapıları olup bunlar sfenksler, tanrı
kabartması, İnsan ya da hayvan bölümünün üst bölümü: genellikle mimaride
dekoratif öğe olarak kullanılmıştır. Kral kapısında Savaş Tanrısı kabartması
görülür. Savaş Tanrısı o denli yüksek kabartma olarak yapılmıştır ki eser,
heykel görünümündedir. Hitit tasvir sanatında, taş eserlerden oluşan bir grup
da dik duran taş sırası, İnsan ya da hayvan bölümünün üst bölümleridir.
Mimaride kullanılan bu taşların tasvirli olanlarına en güzel
örnek Alacahöyük’te bulunanlardır. Bu çağda büyük heykellerin, üst bölümleri
yapılan aslan ve benzeri hayvanların yanında, aynı üsluba göre yapılan altın,
fildişi, tunç ve taştan yapılmış küçük tanrı heykelcikleri ve kabartmaları da
önemli bir yer tutmaktadır. Hititli tanrıları temsil eden bu eserler, iri badem
göz, çatma kaş, iri-kemerli burun ve gülümseyen dudaklarla ifade
edilmişlerdir. Kabartmalarda ise, baş ve ayaklar profilden, gövde cepheden
işlenmiş olup bunlar saf Hititli özelliklerdir.
Eski Hitit’in mühür geleneği bu çağda da devam etmiş, bunun
yanı sıra yüzük ve düğme mühürler de kullanılmaya başlamıştır. Damga mühür
şekillerinde, betimlemelerinde büyük gelişme olmuştur. Bu sanat dalına ait
örneklerin üstünde çivi yazısı ile hiyeroglifin de varlığı bu yazının
okunmasına yardımcı olmuştur.
İmparatorluk Çağı’nda, kap şekillerinin azaldığı ve teknikte
bir gerileme olduğu görülür. Ancak dini işlevi olanların yapımına özen
gösterilmiştir. Fırtına Tanrısının iki boğasını betimleyen heykel şeklindeki
kaplar, kutsal mekânın betimlendiği kap, dinsel içerikli önemli örneklerdir.
Boğazköy’de bulunan yazılı belgelerden biri, Hititlerle
Mısırlılar arasındaki Kadeş savaşından sonra yapılan ve Anadolu’nun bilinen ilk
yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşmasıdır. Aslı gümüş bir tablete yazılan
Kadeş Antlaşmasının çivi yazılı pişmiş toprak kopyasının parçaları önemli
belgeler arasındadır.
Diğer önemli belge ise 1986 yılında Boğazköy kazılarında
bulunup, Anadolu Medeniyetleri müzesinde sergilenen 23,5 x 34,5 cm.
ölçülerindeki çivi yazılı bronz tablet olup, metin sınır düzenlemesi ile
ilgilidir. Bu eser, Anadolu’da şimdiye kadar bulunan tek tunç tablettir.
Yorumlar
Yorum Gönder