OSMANLI DÖNEMİNDE ANKARA
Sultan Alp Arslan 1071 yılında, Malazgirt’te, Bizans’ı
bozguna uğratarak Selçuklu Türklerine Anadolu’nun kapısını açtı. Malazgirt
zaferi ile Türkler Anadolu’ya yerleştiler. Malazgirt Muharebesi Türk ve
dünya tarihinin dönüm noktalarından biri oldu. Bu zafer sonunda, Bizans’ın
bütün maddî imkânlarını kullanarak hazırladıkları büyük ordu dağıldığından daha
sonraki yıllarda Türkler önemli bir direnişle karşılaşmadan kısa zamanda Ege ve
Marmara kıyılarına kadar ilerledi.
Oğuzların Kayı boyundan olan Süleyman Şahın Sungur Tekin,
Gündoğdu, Dündar ve Ertuğrul olmak üzere dört oğlu vardı. Bunlardan ilk ikisi
Horasan’a döndü, diğer ikisi ise yanlarında yaklaşık 400 aile ile Erzurum
civarına gitti ve Sürmeli Çukur Ovası’na yerleşti. Bunlardan bir bölük ise
Pasin Ovası’na yerleşti.
Dündar ve Ertuğrul, emrindeki ailelerle batıya ilerlerken iki
ordunun savaşına rastladı. Bu iki ordudan güçsüz olarak gördüklerine yardım
etmeye karar verdiler. Bu karar onların ileriki yaşamlarını oldukça
etkiledi; çünkü güçsüz olup onların yardımıyla savaşı kazanan taraf
Anadolu Selçuklu ordusu, düşman ise bir Moğol ordusuydu.
Ertuğrul, bu yardımı sayesinde Selçuklu sultanı III. Alaeddin
Keykubat ile tanıştı ve onu koruyucu olarak tanıyıp elini öptü. Sultan da ona
hediye olarak Domaniç ve Ermeni dağları ile Ankara yakınlarındaki Haymana
Ovasının Karacadağ bölgesini yaylak, Söğüt yakınlarındaki ovayı da kışlak
olarak verdi. Böylelikle, Anadolu Selçuklu Devleti’nin bir uç kenti ve “Melik
Şehri” olan Ankara, Osmanoğulları’nın ataları ile ilk defa 1230 yıllarında
tanıştı.
Ankara’da sosyal, kültürel ve bilimsel ortamın gelişmesi
Melik Şehri döneminde olmuştur. 1186 ve 1203 yılları arasında Ankara Melik’i,
II. Kılıçaslan’ın oğullarından Melik Muhiddin Mesut Şah idi. Bilime ve ulemaya
değer veren bir melik olarak Ankara’yı her yönden geliştirdi ve Selçuklunun
önemli bir Uç Vilayeti olmasını sağladı. 1243 yılındaki Kösedağ Savaşı’nda
Selçukluların Moğollara yenilmesi üzerine, Türkmenler ve Türkmen Beyleri Moğol
yönetiminin ağır koşullarından kurtulmak için Ankara civarı ve batıya doğru
çekildiler.
Ankara ve çekildikleri diğer kentlerde düzeni sağlamak için,
Ahi Evran tarafından, Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle Ahilik teşkilatı
kurulmuştur. 12. yüzyıl sonlarında, Ankara’da Ahilerin yönetimi sırasında
Ankara üzerinde iki beyliğin rekabetine rastlanmaktadır. Ankara Ahileri, bu iki
güçlü beylikten Karamanoğullarına karşı koymuş ve Osmanoğulları’nı tercih
etmişlerdi.
Osmanlı Beyliği 14. yüzyılın ikinci yarısında çok
güçlenmişti. Eski Anadolu Selçuk Sultanlığı topraklarını birleştirerek
Anadolu’da siyasi birliği sağlamak için büyük çaba gösterdi. Bu süreç içinde
Ankara bir sınır kenti olarak, Osmanlıların, Anadolu’yu hâkimiyetleri altına
alma süresinde önemli rol oynadı. Birkaç defa el değiştirdikten sonra
kesin olarak Osmanlıların yönetimine girdi.
İlk olarak Orhan Gazi, 1356 yılında Ankara’yı hâkimiyetine
almıştır. Ankara kentinin Osmanlı mülküne katılması çok önemliydi. Çünkü
Ankara, Anadolu Beyliklerine karşı sağlam bir kaleydi. Ankara, Doğu Anadolu’nun
fetih yolları üzerinde bulunduğu gibi, İran’dan Bizans’a giden ticaret
yollarının da üzerinde bulunmaktaydı. Aynı zamanda Ankara iktisadi servetlerle
de dolu bir kentti. Buğdayı, bağ ve bahçeleri ve bilhassa tiftik keçileri pek
değerliydi. Bir ara Karamanoğullarının yönetimine geçen Ankara, Osmanlı sultanı
I. Murat ordusuyla 1363 baharında Ankara’ya geldiğinde, Ahilerle anlaşarak Ahi
yönetimindeki kenti savaşmadan teslim almıştır.
Hacı Bayram’ın doğduğu yıllarda Ankara, Osmanlılara geçmiş
bulunuyordu. Bu önemli iktisadi ve siyasi merkezin Osmanlı idaresine geçmesi
Ankara için de büyük sonuçlara yol açacaktır. Ankara, Osmanlıların,
Anadolu’daki Beylerbeyliğine de merkezlik edecektir. Bilindiği gibi Osmanlı
ülke yönetiminde, esas birim sancaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun idari
yapılanmasıyla ilgili bir terim olan sancak, Osmanlı Devleti’nde bir bölge ya
da gelir getiren has anlamına gelmektedir.
Murat zamanında eyalet sistemine geçilmiştir. Birkaç sancağın
birleştirilmesiyle “eyaletler” oluşturulurdu. Sancaklardan birisi eyalet
merkezi olarak seçilmekte ve buraya “paşa sancağı” denilmekteydi. 16. yüzyılın
ikinci yarısına kadar eyalet yöneticisine “beylerbeyi” sancağınkine ise “sancak
beyi” denilmekteydi. I. Bayezid ya da Yıldırım Bayezid, 1393 yılında
Rumeli’ye geçerken Timurtaş Paşa’yı Anadolu Beylerbeyi olarak Ankara’da
bırakması ile Batı Anadolu’da Anadolu Eyaleti kurulmuştur.
Timur’un 1402’de Orta Anadolu’ya girerek Osmanlı yönetimine
tehdit oluşturması, Osmanlı ordusuyla Timur ordusunun karşılaşması sonucunu
doğurmuştur. Sonuçta Osmanlılar yenilmiş, Bayezid Timur’a esir düşmüştü ve
Ankara kısa bir süre Timur’un kontrolüne girmiştir.
14. yüzyıl sonu ile 15. yüzyıl sonu arasında geçen yüzyıllık
dönemde, kalenin dışındaki yamaçta ve onu izleyen düzlük alanda çok sayıda
cami ve mescit yapılmıştır. Osmanlı kentlerinde çoğu kez bir mescit bir
mahalleyi belirlerdi. Büyük camiler, kentin kalabalık semtleri olan ticaret
kesiminde külliye olarak yer almışlardır.
Ankara’da mahalleler, bir dini yapının etrafında oluştukları
gibi, meslek gruplarından bazılarının ya da aynı dini inanç ve gelenek
etrafında toplananların bir arada oturma istekleri sonucunda ortaya
çıkmışlardır. Bu durumda camii ve medreselerin her birinin bir mahallenin
çekirdeğini oluşturduğunu düşünülürse, kalenin içindeki mahallerle birlikte 15.
yüzyılda Ankara’da yaklaşık 30 kadar mahalle bulunmaktadır. Bu sayı 16.
yüzyılın ilk çeyreğinde ise 81’e çıkmıştır.
18. yüzyıl sonlarına doğru nüfusu 100 000 civarında olan
Ankara, 19. yüzyıl üçüncü çeyreğinde 18 000 kişinin açlıktan öldüğü bir kıtlık
dönemi geçirmiştir. Hızla nüfusu azalmış ve bakımsız kalmıştır. Ankara kenti,
16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonlarına kadar, önceleri sancak sonraları ise eyalet
merkezi olarak bölgenin yönetiminde önemli bir yer tutmuştur.
Devletin geçirdiği evrelere uygun biçimde zaman zaman
ekonomik ve siyasi üstünlüğünü kaybetmekle beraber, her dönemde geniş bir
bölgeye merkezlik yapmıştır. Tanzimat öncesi ve sonrası ilk uygulamalar burada
yapılmış genelde başarılı sonuçlar alınmıştır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da
Türkiye’nin Başkenti olarak, olağanüstü bir gelişme göstererek, çağdaş bir kent
haline gelmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder