ANKARA KALESİ
Tarihçilere göre 1640 yılında Ankara’ ya gelen Evliya Çelebi,
kenti ve kentteki yaşamı ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. Evliya Çelebi önce
ünlü Ankara Kalesinden söz eder.
‘’Ankara’nın yüksek bir dağın tepesine dört kat beyaz taştan
yapılmış sağlam bir kalesi vardır. Kale iç içe üç kat surlarla çevrilidir. İç
kalenin çevresi kayalıktır. Bu yalçın kayalardan kaleye tırmanmak çok zordur.
İç kalede topları çeşitli silahlar, cephane ve 600 ev bulunur. İç Kale
aşağılarda ikinci sıra surlarla çevrilidir. Dağın eteklerinde ise üçüncü sıra
dış surlar yer alır. Bu dış surlarla tüm kent güvenlik altına alınmıştır.’’
Ankara Kalesini ilk kez 1964 yılında üniversite öğrencisi olarak
gezmiştim. Oldukça bakımsız, harabe halindeki eski evleri barındırıyordu
içinde. 1973 yılında Ankara’ya yerleştikten sonra tekrar gezme fırsatı
yarattım.
Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte kentte askeri
bir garnizon bulunduran Hititler tarafından yapıldığı sanılmaktadır.
Hititlerden bu yana yeri değişmeyen, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular
dönemlerinde birçok kez onarılan Ankara kalesi, tepenin yüksek bölümünü
kaplayan iç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşur.
Dış kalenin 20′ye yakın kulesi vardır. Dış kale eski Ankara
şehrini çevirir. İç kale yaklaşık 43.000 km2′lik bir yer kaplar. 14-16 metre
yüksekliğindeki duvarların üstünde çoğu 5 köşeli 42 kule vardır. Dış surları kuzey-güney
doğrultusunda yaklaşık 350 m, batı-doğu doğrultusunda ise 180 metre boyunca
uzanır.
İç Kalenin güney ve batı duvarları bir dik açı oluşturur. Doğu
duvarı tepenin girinti çıkıntılarını izler. Kuzey yamaç ise farklı tekniklerle
yapılmış duvarlarla korunur. Koruma düzeninin en ilgi çekici yanı; doğu, batı
ve güney duvarları boyunca 15-20 m’de bir yer alan 42 tane beşgen burçtur.
Dışkale ile İçkale, doğuda Doğu Kalesi’nde batıda hatip çayına bakan yamaçta
birleşir.
İç Kale’nin güneydoğu köşesinde ise kalenin en yüksek yeri olan
Akkale yer alır. Dört katlı olan iç kale Ankara taşından ve toplama taşlarla
yapılmıştır. İç kalenin iki büyük kapısı vardır. Biri dış kapı, diğeri ise
hisar kapısı adını taşır. Kapı üzerinde bir de İlhanlılara ait kitabe bulunur.
Kuzeybatı kısmında Selçukluların yaptırdığını gösteren bir yazı bulunmaktadır.
Duvarların alt bölümü mermer ve bazalttan yapılmıştır, üst kesimlerine doğru
bloklar arasında tuğla bölümlerin büyük ölçüde zarar görmesine karşın, iç kale
bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Ankara 8. ve 9. yüzyıllarda istilalara
uğrayınca, kaleyi hızla onarmak için yıkıntı halinde olan Roma anıtlarının
mermer blokları, sütun başlıkları, suyollarının mermer olukları kullanılmıştır.
Bugün kale içindeki değişik dönemlerden kalmış birçok eski Ankara
Evi bulunmaktadır. Kaleiçi Mahallesi’nde bulunan eski Ankara evleri, sur
duvarları ile çevrili dar ve dik bir alanda konumlandıkları için, planları dar
alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış. İki ya da üç katlı olarak ahşap,
kerpiç ve tuğladan inşa edilmişler.
Arazi yapısının düz olmaması, alt kat planlarının da düzgün
olmamasına yol açmıştır. Üst katlar cumba tipindeki çıkıntılarla düzgün bir
plana kavuşturulmuş. Alt katlar kışlık olarak, kalın duvarlı ve küçük pencereli,
üst katlar ise yazlık olarak ince duvarlı ve havadar yapılmış. Geniş saçaklar
ve “Cihannüma” denilen yazlık odalar Ankara evlerinin belirleyici
özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ahşap tavan süslemelerinde
geometrik kompozisyonlar kullanılmıştır.
Birçoğu yenilenmiş olan bu konaklar turistik amaçlı
kullanılmaktadır. Fasıl müziğinin eşliğinde, lezzetli Ankara yemekleri
sunulmaktadır. Bunlardan biri de Zenger Paşa Konağı’dır. Tarihi 18.yüzyılın
ortalarına kadar uzanan Zenger Paşa Konağı 1989 yılında Erkal Zenger tarafından
yenilenerek, restoran ve sanat galerisi olarak günümüzde hizmet vermektedir.
Ankara Kalesi surları üstünde kurulu asırlara meydan okuyan Zenger
Paşa Konağı’nda, dostlarımla bir akşam yemeği yeme fırsatını bulmuş, Ankara
tarihinin esintilerini üzerimizde hissetmiştik. Konağın giriş katında 60
kişilik açık hava terası, birinci katında 50 kişilik muhteşem Ankara manzaralı
balkonu ve en üst katında da 120 kişilik nostaljik Cihannüma salonu
bulunmaktadır. Her yanı görmeye elverişli, camlı çatı katı veya taraça
biçiminde olan bu salonda, tarihi oturma mekânları ve sanat galerisiyle
Ankara’nın turistik bir değeri haline gelmiş.
Kaleiçi surlarının üstü oldukça geniş, ancak sur üzerinde gezinti
güvenliği sağlanmamış. Ankara’yı üç yüz altmış derecelik bir perspektifte
fotoğraflama olanağı var. Kaleiçi surlarının üzerindeki mazgal deliklerden
bakıldığında Ankara ilginç bir görünüme bürünüyor. Ankara Kenti’nin panoramik
fotoğraflarını çekip, İç kale surlarını kazasız belasız gezdikten sonra
Samanpazarı Semtine gitmemizi sağlayan kale kapısına yöneliyorum. Samanpazarı
çıkrıkçılar yokuşunda dokuma, bakır, çömlek, hasır, deri gibi elsanatları
ürünleri satılıyor. Kale kapısından çıkınca, civardaki Tarihi Çengel Han’da
kendine yer bulmuş olan Rahmi M. Koç Müzesi ile karşılaşıyoruz. Yokuş aşağı
inmeye başladığınızda da Altındağ Eski Ankara Evleri kendini gösterir.
Yorumlar
Yorum Gönder