PALEOLİTİK VE ARKAİK DÖNEMDE ANKARA
Ankara, Türk gezginlerle birlikte, Ankaralı olanların da
biraz ihmal ettiği bir başkent. Buna karşılık yabancı gezginlerin daha iyi
tanıdığı bir kent olgusu karşımıza çıkıyor. Çıkıyor çünkü ben de Ankara’dan bir
süreliğine İstanbul’a taşındıktan sonra, bir bakıma yabancı bir gezgin gibi
tanıdım bu kadim kenti.
Başkent olmasından kaynaklanan resmi görüntüsü ilk bakışta
gezginleri yanıltıyor. Binlerce yıllık bir tarihin izlerinde olduğu gibi zengin
kültürel, sanatsal ve sosyal hayatı da gözden kaçıyor. Belki de bu yüzden
Ankara hiç de hak etmediği “gezilecek, görülecek neresi var ki” şeklindeki
yanlış bir şöhrete sahip bulunuyor. Benim için de öyleydi.
M.S. ikinci yüzyılın başlarında yaşamış olan Lidyalı gezgin
Pausanias, Galatların Anadolu’ya yerleşmeleri hakkında bilgi verirken,
Ankara’dan da söz eder. Ankara ya da Ankyra kentini Gordios’un oğlu Midas’ın
kurduğunu ve Friglerin bir kenti olduğunu anlatır.
Ankara’da antik dönemden kalan eserlerin en eskisi dik bir yamaç üzerinde bir kartal yuvasını andıran Ankara Kalesi’dir ve hiç kuşkusuz başkentin görmeye değer yerleri arasında ilk sırada yer alır. Bir zamanlar Ankara’nın iki önemli akarsuyu olan Hatip ve İncesu derelerinin birleştiği noktaya hâkim bir tepede bulunan Ankara Kalesi’nin kuruluş tarihi kesin olmamakla birlikte M.Ö. 3. yüzyıla kadar uzanır.
50 yıl süreyle yaşadığım Ankara’yı yabancı bir gezgin gibi
yeniden tanımaya ve keşfetmeye çalıştım. Sanırım geçim derdinin yanı sıra
nasılsa buradayız, tanımak için vaktimiz var diye zaman ayıramamıştım. Oysa pek
de vakit yokmuş aslında. Frig Kralı Midas’ın kurduğu Ankara’yı içinde yaşadığım
dönemde yeterince tanıyamamışım. İstanbul’a taşındıktan sonra farkına vardım.
Yine de geç kalmış sayılmam.
Anadolu’da Tarih, bir yeryüzü tanrıçası olan Ana Tanrıça ile
başlamıştı. Binlerce yıl varlığını koruyan ve etkisini nesillerden nesillere
aktaran Ana Tanrıça halkların mayasıydı. O, göklerde değil, yerde insanların
yanı başındaydı. Dokundukları, gördükleri, kokladıkları hayranlık duydukları
her şeydi. O, sadece insanların değil; toprağın, suyun, çiçeklerin, kuşların ve
böceklerin de tanrıçasıydı. Doğanın ta kendisiydi Ana Tanrıça.
Bir ilkçağ çiftçisi evinin bir köşesine koyduğu Tanrıça
heykelini izlerken onu görüyordu. Tıpkı bir orta çağ ermişinin aynada
kendine bakarken tanrıyı görmesi gibi.
Ankara denilince ilk akla gelenler Ana Tanrıça Kybele ile
Friglerin ilk kralı Gordios’un ölümünden sonra yerini alan
Midas’tır. Krallığı gibi yaşamı ve ölümü üzerine mitler üretilmiş olan
Midas, yaşamı boyunca acılar çekmiş ve sürprizlerle karşılaşmış biridir.
Mitolojik açıdan, “Eşekkulaklarıyla” ve “dokunduğu her şeyi altına
çevirmesiyle” ünlenmiştir. Mitolojiye göre Kral Midas’ın acı dolu hayat öyküsü
şöyle başlar.
Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kral Gordios,
yerine geçecek birini de bırakmamıştır. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve
kâhinlerden yardım ister. Kâhinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren
Friglerin politik ve kültürel başkenti Gordion’a arabasıyla ilk giren kral
olacaktır derler. Kehanete uygun olan ise Kral Midas’tır.
Bu günkü Fethiye olan antik kent Telmessos’tan, demir
çemberli tekerlekleri olan bir araba ile ayrılan Midas, Kral Yolunda haftalarca
zorlu bir yolculuk yaparak, Bey dağlarıyla Toros dağlarını aşar. Yanındaki
yaşlı annesi ve babası ile Kuzey Frig ülkesine ulaşmaya çalışır. Frigli
kahinlerin kehanetinin gerçekleşmesi için zamanda geri sayım başlamıştır.
Zorlu bir yolculuktan sonra arabasıyla Gordion’a ilk giren olur. Gordion’lu
kâhinlerin kehaneti uyarınca da Frig Kralı seçilir.
Midas ile ilgili bu mitolojiden sonra, Gordion bir bakıma
Ankara’dır. Atalarımızın meyve toplayıcı ve avcı, bazen de av olduğu dönemlere
uzanalım biraz da… Paleolitik ya da Eski Taş Çağı, M.Ö. 60 000 ile 10 000
yılları arasındaki dönemi kapsar. İnsanlığın ilk ortaya çıkışından, günümüzün
12 000 yıl öncesine kadar süren dönem Arkaik Çağ dönemidir.
Yerleşik bir yaşamları olmayan Eski Taş Çağı insanları,
genellikle meyve ağaçları ve av hayvanlarının bulunduğu sulak yerlerde
bulunuyorlardı. Avcı ve meyve toplayıcı durumundaki atalarımız için Ankara’nın
topoğrafya koşulları da buna uygundu. Ankara yöresindeki çeşitli kazılarda
ortaya çıkan buluntular bu durumu kanıtlamaktadır.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Maden Tetkik ve Arama
Enstitüsü Müzesinde sergilenmekte olan buluntulara göre, Paleolitik dönemde,
Ankara ve çevresinde zengin bir yaşam olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine bu
buluntulardan, Ankara bölgesindeki kalıcı yerleşimlerin Frigler döneminde
olduğu kanıtlanmaktadır. Kente adını veren Kral Gordios’ tur. Frigya
uygarlığı denildiğinde de ilk akla gelen Kral Midas olur. M.Ö. 719-707
yılları arasında Gordion’da hüküm sürmüş olan Midas ‘’Eşek kulaklı Midas’’
olarak da bilinir.
Yorumlar
Yorum Gönder