ANKARA HACIBAYRAM TEPESİ
Anadolu’da Tarih, bir yeryüzü tanrıçası olan Ana Tanrıça ile
başlamıştı. Binlerce yıl varlığını koruyan ve etkisini nesillerden nesillere
aktaran Ana Tanrıça halkların mayasıydı. O, göklerde değil, yerde insanların
yanı başındaydı.
Dokundukları, gördükleri, kokladıkları hayranlık duydukları
her şeydi. O, sadece insanların değil; toprağın, suyun, çiçeklerin, kuşların ve
böceklerin de tanrıçasıydı. Doğanın ta kendisiydi Ana Tanrıça. Bir ilkçağ
çiftçisi evinin bir köşesine koyduğu Tanrıça heykelini izlerken onu görüyordu.
Tıpkı bir orta çağ ermişinin aynada kendine bakarken tanrıyı görmesi gibi.
Ankara denilince ilk akla gelenler Ana Tanrıça Kybele ile
Friglerin ilk kralı Gordios’un oğlu Midas’tır. Ankyra’nın kurucusu olarak
tanrılaştırılmışlardır. Tanrı Kral uygulamasının başlamasına neden olmuştur.
Frigler ve Frigli rahipler, Midas ve Kybele’ye olan saygılarının kanıtı olarak,
Kybele’nin daha önce konakladığı tepeye, bir tapınak yaptılar. Helenistik ya da
sonrasında yapıldığı düşünülen tapınağın bulunduğu tepe, günümüzde
Agustus/Ogüst Tapınağı’nın bulunduğu tepe olup, Hacıbayram Tepesi’dir.
Hacı Bayram Tepesi, Ankara’nın Akropolisi (tepekent) olarak
adlandırılmasına uygun bir şekilde, eski dönemlerden itibaren kutsal bir mekân
olmuş ve kentin yerleşimi buradan başlamıştır. Bölgede ilk tapınak, M.Ö. 2.
yüzyılın ikinci yarısında, önce Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kibele daha sonra da
ay tanrısı Men adına inşa edilmiş.
1926 yılında başlayan kazılardaki bulgulara göre, ilk tapınak bir
Galat veya büyük olasılıkla Bergama kralı tarafından MÖ 183-166 yılları
arasında inşa edilmiş olmalıdır. Roma eyaleti haline gelen Galatya’nın son
kralının oğlu tarafından, Galatya eyaletinin Roma’ya katılması anısına MÖ 25-20
yıllarında Roma İmparatorluğu kurucusu ve ilk imparator adına, bugün, Hacı
Bayram Camii bitişiğindeki tapınak yapılmıştır.
Agustus Tapınağı temellerinde
ve iç bölmelerinde Helenistik mimari fakat dış duvarlar ve sütunlarda ise Roma
İmparatorluk mimarisi belirgindir. Agustus Kazılarda Frig ve Lidya dönemine ait
kalıntılar da bulunmuştur. 2000 yıl önce, Roma’ya çıkmadan önce bütün yolların
Ankara’nın Akropolisi’nden geçtiği bilinmektedir.
Agustus Tapınağı, duvarındaki “Tanrılaşmış Agustus’un Yapmış
Olduğu İşler” başlıklı yazıtından dolayı “Monumentum Ancyranum” (Ankara Anıtı)
olarak adlandırılmış. Tapınak, 1555 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatoru
Franz Ferdinand’ın, o sırada Amasya’da ordugâhta bulunan Kanuni Sultan
Süleyman’a gönderdiği elçi tarafından keşfedilmiştir.
Günümüzde görülen tapınak
kalıntısında, üzerinde üç aydınlanma penceresi bulunan güneydoğu duvarının dış
yüzeyinde, göz hizasında Agustus’un vasiyetinin eski Helence ve iç duvarların
kuzeye doğru uçlarında ise Latince kopyaları bulunmaktadır. Agustus’un Roma
halkına yaşamının hesabını verdiği yazıt ‘On dokuz yaşımda kendi girişimim ve
paramla bir ordu kurdum…’ sözleriyle başlamakta ve tarihe geçen ünlü tümcesiyle
bitmektedir.
‘Acte est fabula’ (oyun bitti). Duvarlarındaki bu yazıtlardan
dolayı tapınak “Yazıtların Kraliçesi” olarak tanımlanmıştır. Agustus’un
Roma’daki mezarında bulunan kopyası okunamamasına karşın tek okunabilir eşi
olarak Ankara’daki kalmıştır. Kuzey-kuzeydoğu duvarın ucunda, Roma döneminde
görevli rahiplerin listesi de bulunur.
Ankara’daki mescitlerin ve camilerin büyük bir bölümü Selçuklular
devrinde ve Osmanlıların ilk dönemlerinde Ahiler tarafından yaptırılmış. Bu
nedenle, bu yapılar daha çok Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşımaktadır.
Anadolu’nun diğer kentlerinde olduğu gibi Ankara dini yapılarında da taşra
sanatı vardır. İstanbul’un gösterişli ve dış cephesi oldukça süslü dinsel sanat
anlayışının Ankara dini yapıları üzerinde etkisi olmamıştır.
Elbette,
Hamamönü’ndeki Mimar Sinan yapıtı Cenabî Ahmet Paşa Camisini (Yeni Cami) bu
görüşten ayrı tutmak gerekmektedir. İznik ve Bursa’da egemen olan mimarinin
etkisiyle de Erken Osmanlı döneminde, Hamamönü’ndeki Karacabey (İmaret) Camisi
inşa edilmiştir. Hacı Bayram Camisi inşasında da Bursa mimarisine uygun olarak
Yeşil Cami ve Yıldırım Bayezid Cami örnek alınmıştır.
Osmanlı döneminde, 15. yüzyıl başlarında, tapınağın içi 10 hücreye
bölünerek medrese olarak kullanılması nedeniyle halk arasında “Ak Medrese”
olarak anılmaya başlamıştır. Ardından, 1427-1428 yıllarında, tapınağın hemen
bitişiğinde, batı-güneybatı duvarı köşesinde, ilk Türk tarikatı olan Bayramilik
tarikatının kurucusu Hacı Bayram-ı Veli’nin kendisi tarafından kendi adıyla
anılan camii inşa edilmiştir.
Caminin mimarı, mezarı 1926 yılına kadar
minarenin dibinde bulunan Hamedan’lı Ebubekir oğlu Mehmed ’dir. Taş kaideli ve
tamamen tuğladan yapılan caminin iki şerefeli minaresi ve son cemaat yeri
sonradan eklenmiştir. Cami, daha sonraları, Mimar Sinan tarafından restore
edilmiştir. İki şerefeli ince minaresinin de bu döneme ait olduğu
düşünülmektedir. Camideki ahşaplar üzerinde bulunan boyamalar, bu restorasyon
sırasında yapılmış olup Nakkaş Mustafa’ya aittir.
Yorumlar
Yorum Gönder